Monday, July 28, 2014

Onurlu yaşamı uğrunda ölecek kadar sevmiştik!

Onurlu yaşamı uğrunda ölecek kadar sevmiştik!

Birkaç ay önce bir kitap çalışması için gittiğim Diyarbakır 78’liler Derneği’nin giriş salonundaki koca bez dövizde Türkçe ve Kürtçe olarak yazıyordu: “Onurlu Yaşamı Uğrunda Ölecek Kadar Sevmiştik”. Yazının altında da Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde kendisini yakarak öldüren başta Mazlum Doğan olmak üzere tüm tutsakların resimleri vardı.  Bu büyük kasvetli salonun tüm duvarlarında bez dövizler asılıydı ve tüm bez dövizlerde de Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde ölen ve öldürülen insanların resimleri ve sözleri... Bir duvarda “İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek” yazıyordu.  Hemen başka bir duvarda ise 18 Mayıs 1982 tarihinde Diyarbakır 5 No.lu Cezaevi’nde kaldıkları hücrede kol kola girerek bedenlerini ateşe veren, isimleri tarihe ‘Dörtler’ olarak yazılan Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in resimleri vardı.

Wednesday, July 23, 2014

“Rojava’da kaybedersek tüm Kürdistan’daki kadınlar kaybedecektir!”

“Rojava’da kaybedersek tüm Kürdistan’daki kadınlar kaybedecektir!”

Kadın katliamlarının çokça yaşandığı ve tartışıldığı bugünlerde Diyarbakır önemli bir kadın buluşmasına ev sahipliği yaptı. Bugünkü Demokratik Toplum Kongresi Kadın Buluşması “Kadın Öncülüğünde Rojava Devrimiyle Ulusal Birliğe” çağrısıyla düzenlendi. Toplantı iki amaca hizmet ediyordu. Biri yeniden yapılanma sürecine giren DTK’da kadının rolünü tartışmaya açmak; ikincisi ise tarihi bir dönemden geçen Kürdistan’da, Rojava devrimine sahip çıkarak ulusal birliğin inşasında kadın politikasını gözden geçirmek ve yeniden oluşturmak. Nitekim DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk toplantı açılışında şunları belirtti:

Monday, July 21, 2014

Nurcan Baysal:Oysa biz her şeyden çok Kürt olmak istiyoruz.

‘Oysa biz her şeyden çok Kürt olmak istiyoruz.’


BURCU ŞENTÜRK yazdı:


nurcan_baysal_slide


Nurcan Baysal: O Gün




Kavar Havzası’nda bir kalkınma projesi… Yerel halkın arıcılık, seracılık, sütçülük deneyimlerinin yanı sıra kurulan kooperatife kadınların üye olmasına erkeklerin karşı çıkışını, Kavarlıların daha iyi bir yaşam için attıkları her adımın devlet/bürokrasi/ “terörle mücadele” engeline takıldığını görüyoruz “O Gün”’de. Kitaba ismini veren “o günü” var Kavar’daki herkesin hayat hikâyesinde değinmeden geçemediği. Köylerinin yakıldığı, evlatlarının öldürüldüğü, evlerin basıldığı, zorla göç ettirildikleri, yakınlarını kefensiz gömdükleri “O günleri”.

Nurcan Baysal ve Şeyhmus Diken

Nurcan Baysal ve Şeyhmus Diken


nurcan BaysalDoçent Nurcan Baysal’ın “O Gün” adlı kitabı ile dostum Şeyhmus Diken’in “Şehr Amed” adlı kitaplarını, imzalı bir şekilde aynı pakette aldım. İki kitabı okudum, ikisini birlikte yazmak istedim.

Saturday, July 19, 2014

GEÇMİŞİ AYDINLATMAK, GELECEĞE SAHİP ÇIKMAK İÇİN; HATIRLA!

GEÇMİŞİ AYDINLATMAK, GELECEĞE SAHİP ÇIKMAK İÇİN; HATIRLA!

Bu hafta twitterıma düşen bir mesajda HATIRLA yazıyordu. Diyarbakır Eski Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar tarafından yollanan  mesajın linkinde bir de kısa video vardı. Başında “Faili Meçhul Cinayetler Duruşmasına Çağrı” yazan, 1994 yılında Ankara’daki bürosundan kaçırılarak öldürülen avukat Yusuf Ekinci’nin kendi gibi avukat olan oğlu Sertaç Kamil Ekinci tarafından hazırlanan bu videodan devam edelim:

“Türkiye’de 1990’lı yıllarda binlerce faili meçhul cinayet işlendi. HATIRLA! Susurluk’ta ortaya çıkan çete hiçbir zaman cezalandırılmadı! HATIRLA!  Aydınlar ve halk katledildi: Musa Anter, Yusuf Ekinci, Faik Candan, Vedat Aydın, Mecit Baskın, Medet Serhat, Namık Erdoğan, Ferhat Tepe, Mehmet Sincar, Savaş Buldan… HATIRLA! İnsan Hakları Derneği kayıtlarına göre 17.500 faili meçhul cinayet var. HATIRLA! Cinayetlerin hiçbiri aydınlatılmadı. Hala yalan söylüyorlar. 2011 yılında “Ayhan Çarkın”  isimli özel harekatçı polis, içinde bulunduğu 16 cinayeti itiraf etti ve soruşturma açıldı. Mehmet Ağar, Yeşil, Korkut Eken…  Katiller göstermelik yargılanmayla aklanmaya çalışılıyor! Hukuk ve adalet can çekişiyor! UNUTMA! 11 Temmuz Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi Saat:09:30 Geleceğine sahip çık!” [1]

Monday, July 14, 2014

Diyarbakır Şehitlik Mahallesi'nde yaz

Diyarbakır Şehitlik Mahallesi'nde yaz
Temmuz’a girdiğimiz bu yakıcı sıcak yaz gününde, çocukluğumun Diyarbakır’ı da bu kadar sıcak mıydı hatırlamaya çalışıyorum.
Herkes sıcaklardan şikâyet eder, gölge bir yer ararken, ben ise Diyarbakır’ın en çok yazlarını severdim çocukluğumda. Yaz Diyarbakırlılar için damda ya da balkonda yatmak demekti.  Yıldızların altında, gökyüzünü izleyerek yatmak hayattaki en büyük keyfimdi. Bu tutkuma annemin kuruttuğu patlıcan ve biberlerin rüzgarda hışırdayan sesleri eşlik ederdi.

Friday, July 11, 2014

Hakkarili Niye Mutsuz?

Hakkarili Niye Mutsuz?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun il düzeyinde yaptığı yaşam memnuniyeti anketinin 2013 sonuçlarının açıklandığı gün Hakkari’deydim.

Ankete göre sağlık, eğitim, asayiş, ulaştırma, şebeke suyu, toplu taşıma, yeşil alan…gibi birçok hizmetten memnuniyetin en düşük olduğu il  Hakkari.[1] Hakkari’yi genelde Şırnak ve Muş takip etmekte. Gündemde bu olunca ben de akşam görüştüğüm Hakkarili gençlere “Hakkari mutsuz mu?”diye sormuştum. Gençler şöyle cevapladılar:

Thursday, July 10, 2014

Kürtler Karakol ve Kalekollara Neden Karşılar?

Kürtler Karakol ve Kalekollara Neden Karşılar?

Bazı insanların Kürtlerin yeni karakol ve kalekol inşaatlarına neden bu kadar karşı çıktıklarını anlamakta zorlandıklarını görüyorum. Bu yazı  karokal ve kalekollara neden karşı çıktığımızı merak edenlere yazıldı.

Öncelikle  geçen yıl başlatılan barış süreci sonra hayatımıza giren “kalekol” meselesini anlamakla başlayalım. Barış sürecinden sadece  1 ay sonra Bölgede kalekol yapımlarının başladığını duyduk. Yeni karakol sistemi olarak da adlandırılan bu kalekollar, havan ve roket saldırılarına karşı güçlendirilmiş malzeme ile yapılan uzay üssünü andıran prizma şeklindeki yapılar. TOKİ tarafından yapılan bu kalekolların yapımına 2012 yılında başlansa da özellikle Nisan 2013’te başlatılan barış süreci sonrası hız verildi. Bu da barış süreci konusunda Bölge halkında güvensizlik yarattı ve baştan sürece gölge düşürdü. Bu kalekolların yapımı Bölgede yeni koruculuk alımları ile birleşince süreç daha da kırılgan bir hale geldi.

Monday, July 7, 2014

20 Yılın Ardından Zorunlu Göçe Bakmak

20 Yılın Ardından Zorunlu Göçe Bakmak

“O GÜN bir asker dedi ki bana, ‘Vallahi de billahi de sizi öldürecekler. Kamyonla gelecekler, sizi aynı şekilde katledecekler, gidin’ dedi. O zaman ‘izin ver, bir kişi burada kalsın hayvanlarımız için, bir kişi lütfen köyde kalsın,  izin ver’ diye yalvardım  askere… O GÜN anneyle beraber ‘Nereye gidelim?’ dedik. ‘Ben nereye gideceğim? Çocuklarımız var,  hayvanlarımız satılmıyor, bilet alacak paramız yok’ dedim. Biz nereye gideceğiz? Nereye?”[1]

Tatvan’ın bir köyünde yaşayan  Saliha’nın yalvarmaları sonuç vermeyecektir. 1 hafta sonra köye gelen askerler köyü yakacak ve Saliha’nın artık yaşayabileceği bir evi kalmayacaktır.

Friday, July 4, 2014

AYNI EVDE AYRI DİLLER

AYNI EVDE AYRI DİLLER

“- Türkçe konuşanlar mı daha fakir olur, Kürtçe konuşanlar mı?
 - Kürtçe konuşanlar daha fakir.
 - Türkçe konuşanlar nasıl giyinir?
 - Güzel giyinir. Saçları düzgün taranmıştır.
 - Kot pantolon gömlek falan giyinirler. Giysileri güzeldir.
 - Kürtçe konuşanlar nasıl giyinir?
 - Uzun etek giyinirler. Saçları topludur.
 - Başları bağlıdır. Saçları düzgün değildir.
 - İngilizce konuşanlar?
 - Onlar çok güzeldir.”[1]

Handan Çağlayan’ın DİSA çalışmaları kapsamında yaptığı Aynı Evde Ayrı Diller araştırmasının kitabında Kürt çocuklarla sohbet ederken sorduğu sorulara verilen yanıtlar bunlar.Henüz 2 hafta önce çıkan kitapta görüyoruz ki bu algı sadece çocuklarla sınırlı da değil. Yıllarca  toplumun bilinçaltına yerleştirilen “Kürtçe kötüdür” algısı o kadar güçlü ki, son yıllarda Kürt siyasal hareketinin etkisiyle Kürtçeye bir geri dönüş  yaşansa da, halen Kürtçenin değerli olmadığı algısı toplumda devam ediyor. Bunun nedeni olarak Handan Çağlayan kitabında diller arası hiyerarşinin etkisinden bahsediyor ve örnek veriyor. Kanada gibi diller arasında hakimiyet ya da hiyerarşi ilişkisinin bulunmadığı durumlarda çift dilliliğin bireyler açısından zenginleştirici ve toplumlar açısından da kaynaştırıcı etkisi olurken, Türkiye gibi diller arasında hiyerarşinin yoğun olduğu bir yerde ise çift dillilik anadilin zamanla kullanılmaması ve unutulması sonucunu doğurabiliyor.