Tuesday, November 24, 2015

Biz barışı öle öle getireceğiz…

Biz barışı öle öle getireceğiz…

"Biz barışı öle öle getireceğiz…"
Bu sözler Ankara’daki saldırının hemen ardından saldırı alanından bir kadının sözleri. Gazeteci İrfan Değirmenci’nin tweetinde kameraya haykıran kadın şöyle söylüyor:
“Barışı öle öle getireceğiz. Hepimiz ölsek de bu barış gelecek. Barışı biz bu memlekete öle öle getiriyoruz. Çocuklarımız parçalanmış, her yerde parçalanmış. Bu soysuzlar böyleler. Barış gelecek. Cizre burası, Nusaybin burası, Mardin burası oldu artık, başkent böyle artık, kan gölüne çevirdiler buraları…”

Sonuncusu Silvan'da çocuk katletti; Türkiye'de1 milyon civarında kara mayını var!

Sonuncusu Silvan'da çocuk katletti; Türkiye'de1 milyon civarında kara mayını var!

Tam da Kara Mayınları İzleme Komitesinin her yıl yayınladığı mayın rapor ve haritalarını incelerken Silvan’daki patlamanın haberini alıyorum. Silvan’da bugün okul yolunda buldukları bombanın patlaması sonucu 1 çocuk öldü, 3 çocuk ise yaralandı. Henüz yaralıların durumunu bilmiyorum, bir uzuv kaybı olup olmadığını da…
Uzun yıllardır Bölgedeki mayınla mücadele çalışmalarına destek veriyorum.

Friday, October 30, 2015

Nusaybin yeni bir Cizre olmadan ses verin!

Nusaybin yeni bir Cizre olmadan ses verin!

Yaklaşık 5 gündür sokağa çıkma yasağının devam ettiği Nusaybin’de durum gittikçe kötüleşiyor. Nusaybinlilerden sık sık mektup alıyorum. Dün aldığım bir mektubu aynen yazıyorum:
“Sayın Baysal, Nusaybin den size yazıyorum. 4 gündür zincirli paletli tanklar dâhil zırhlı ağır silahlarla adeta savaş var şehirde, Nusaybin’de yerel basından başka basın yok, onlar da baskı altında ve sesimizi duyuramıyorlar, sesimizi kimse  duymuyor. Şu ana kadar 3 sivil ölü ve 5 sivil yaralı var. Şehir tamamen kuşatma altında, minareler dahil yüksek yerlere keskin nişancılar konulmuş durumda, özellikle çatışmanın yoğun olduğu bölgelerde elektrik ve su yok, mobil internet tamamen kapalı, hastalar hastaneye gidemiyor, bir şekilde giden orada mahsur kalıyor, kamuoyu oluşturma adına sizden yardım talep ediyorum.”

Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu kuruldu!

Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformu kuruldu!

17 Şubat 2015’te Diyarbakır’da önemli bir platform kuruldu. Benim de içinde bulunduğum, IŞİD’in elindeki kadınlar için mücadele eden bir grup kadın, DTK ve KJA’nın desteğiyle bir araya gelerek Zorla Alıkonulan Kadınlar İçin Mücadele Platformunu kurdular. Platform o günden bugüne sessizce kıymetli işler yapmaya başladı. Öncelikle Şengal’den Rojava’ya ziyaretlerde bulunarak IŞİD’in elindeki kadınlara ilişkin bilgileri toparladı. IŞİD’in elinde kalmış, tecavüze uğramış bazı kadın ve çocukları Güney Kürdistan’dan Diyarbakır’a getirerek, burada rehabilitasyonlarına destek verdi. Bunun yanı sıra ileride bir soykırım başvurusu yapılabilmesi için Güney Kürdistan ve Türkiye’deki Ezidi kamplarında, IŞİD’in vahşet ve tecavüzüne maruz kalmış kadınlarla görüşerek ileride yapılacak bir soykırım başvurusu için tanıklıkları topluyor.

Yeni korucu alımları durdurulmalı!

Yeni korucu alımları durdurulmalı!

“Benim kocam da ölmüş ama hala korkuyoruz çünkü biz hainiz artık”[1]
Bu sözler 15 yıl önce korucu olan eşi bir operasyonda ölen, Silvanlı bir kadına ait.
Korucu olmaya ilişkin verdikleri kararın bedelini bir ömür boyu ödeyenler sadece korucular değil, aynı zamanda eşleri, çocukları ve aileleri yaşamlarının sonuna kadar onlara ait olmayan bir kararın bedelini ödüyorlar. Korucuların eşleri ve çocukları korku içinde yaşıyorlar, halkları tarafından dışlanıyorlar, babalarının korucu kimliğini saklamaya çalışıyorlar, bu insanlar bir ömür boyu “korucu çocuğu” “korucu eşi” damgasını taşıyorlar.
Geçen hafta 5000 yeni korucu kadrosu açıldığı haberini duyduğumda ilk aklıma gelenlerden biri de, parçalanmış 5000 aile daha olacağı, on binlerce çocuğun daha hayatının kararacak olması oldu.

Sunday, October 25, 2015

1996’dan bugüne, Kürdün otobüsünü taşlamak!

1996’dan bugüne, Kürdün otobüsünü taşlamak!

1996 yazıydı. Ankara’da öğrenciydim. Her tatil fırsatında olduğu gibi okul kapanır kapanmaz ilk işim memleketim Diyarbakır’a dönmekti. Diyarbakır firmalarından birinden biletimi aldım ve hep annemin tembihlediği gibi 1 numaralı koltuğa oturdum. Ankara’dan otobüs hareket edeli henüz birkaç saat olmuştu ki, otobüsümüz Ankara’nın Şereflikoçhisar ilçesinde karşıdan gelen araba ile çarpıştı. Arabaya önden çarpmıştık. Otobüsün ön camları benim gibi ön koltuklarda oturanların üzerine yığılmıştı. Çarptığımız araçtaki 2 kişi olay yerinde ölmüştü, otobüsteki insanlar çığlık çığlığaydı.

Cizreliler: “Devlet bunu bize neden yaptı?”

Cizreliler: “Devlet bunu bize neden yaptı?”

“Kardeşlerim annemin cesedi ile 1 gün geçirdiler, en çok bunu unutmuyorum. Akşam olunca soruyorlar annemiz nerede diye, 7 çocuk kaldık, 5’i okuyor, babam zaten hasta, hayatımız nasıl devam edecek bilmiyorum.”
Bunları söyleyen Cizre’de katledilen sivillerden biri olan Meryem Süne’nin kızı Gülcan Süne. Meryem Süne  45 yaşında, 7 çocuk annesiydi. O gece namaz kılmak için evinin bahçesinde abdest aldıktan sonra, bahçe kapısını kapatmak üzereyken keskin nişancıların attığı kurşunlarla ağır yaralanır. Hastaneye götürülmesine izin verilmediği için 7 çocuğunun gözü önünde göz göre göre ölür. Çocuklar 1 gün annenin cansız bedeni ile evde kalmak zorunda kalırlar, daha sonra annelerinin bedeni kokmasın diye soğuk hava deposunda bekletilir.

Ya Cizre’nin yanında olacağız ya da hep beraber yok olacağız!

Ya Cizre’nin yanında olacağız ya da hep beraber yok olacağız!

Yazar, akademisyen ve gazetecilerden oluşan bir grup kadın olarak Cizre’nin acısını paylaşmak için dün Cizre’ye gittik.
GBT araması ve araç aramasından sonra girebildiğimiz Cizre’de sabah önce taziye evine gittik, taziye evinde yakınları ölen Cizrelilerle buluştuk. Taziye evinde yas kadar gözlemlediğim bir diğer şey de dayanışma, ve “her şeye rağmen ayaktayız” duygusuydu. Taziye evindeki görüşmelerimizi detaylı olarak ayrıca yazacağım. Bugün Cizre’de gördüğüm yıkımı sizle paylaşmak istiyorum.

Tuesday, October 13, 2015

Biz Ermeniyiz, siz kimsiniz?

Biz Ermeniyiz, siz kimsiniz?

Cizre’de devletin polisi Cizre halkına resmi araçlardan anons yapıyor:
“Ermeniler sizinle gurur duyuyor. Hepiniz Ermenisiniz, Ermenisiniz…”
Kendince Kürtlere hakaret ettiğini sanan bu zavallı polisler belli ki Kürtleri hiç tanımıyor. Oysa Kürtler son 10 yıldır Ermeni soykırımı ve yaşananlar konusunda ciddi sorgulamalar yapmış, bir soykırım yaşandığını kabul etmiş, yapılan bu soykırımın bir parçası olduğu için utanmış ve Ermenilerden defalarca af dilemiş bir toplum. Bırakın okumuşunu, şehirlisini, bugün hangi Kürt köyüne giderseniz gidin, Ermenilere yapılan vahşeti ve bu yaşananlardan dolayı üzüntüsünü anlatır. Yıllarca çalıştığım Tatvan köylerinde köylülerin çoğunluğu Ermenilere yapılan soykırımda atalarının da yer almasından öyle utanıyorlardı ki, Ermenilerden ne zaman konu açılsa “onlar o kadar güzelmişler ki, herkes hayran kalırmış…”, “onlar o kadar iyilermiş ki bütün yetimleri doyururlarmış”, “onlar o kadar yetenekliymiş ki en zor taşları bile incecik işlerlermiş”, “buralarda güzel ne varsa Ermenilerden kalmış…” gibi Ermenilerle ilgili olumlu her şeyi öne çıkararak, bire bin vurgu yaparak anlatırlardı.
Ancak Kürtlerde yaşanan bu dönüşümün, maalesef Türklerde ve Türkiye’nin Batısında yaşandığını söyleyemeyiz!

Korucular bu savaşın neresinde duracak?

Korucular bu savaşın neresinde duracak?

Bölgede Kürt halkına karşı devam eden savaş şu an daha çok asker ve polisler tarafından yürütülüyor. Henüz korucular bu savaşta taraf olmadılar. Ancak devletin korucuları bu savaşın içine çekmek istediği  açık. Nitekim 25 Ağustos tarihinde Başbakan Davutoğlu köy korucuları ile büyük bir toplantı yaptı. Toplantı sonucunda basına yansıyanlardan korucuların bugün ayda 1000 TL. olan maaşlarının arttırılacağını ve 10 bin civarında yeni korucu kadrosu tahsis edileceğini anlıyoruz.
Devletin korucuları bu savaşın içine çekme ısrarı sadece yandaş silahlı güçlerini arttırma ısrarından kaynaklı değil.

Wednesday, October 7, 2015

Cemile, 10 yaşında, ölü, bir buzlukta…

Cemile, 10 yaşında, ölü, bir buzlukta…

Cizre’de 3 gündür devam eden sokağa çıkma yasağının bilançosu korkunç. Şuan için 5’i çocuk  7 vatandaş devlet güçlerince katledilmiş durumda. 4 Eylülden beri Cizre’ye girmeye çalışan HDP milletvekillerinin çabalarını özgür medyadan izleme olanağımız oldu. Barikatları aşamayan milletvekilleri yürüyerek ilçeye ulaşmaya çalıştılar. Uzun uğraşlardan sonra ilçeye girebilen HDP milletvekilleri elektriğin ve suyun olmadığını, kamu kurumlarının kapalı olduğunu, yaralıların hastaneye götürülemediğini, Cizre devlet hastanesinin boşaltılmış olduğunu, yoğun bakımdaki hastaların öylece bırakıldığını, eczane ve fırınların dahi ilçede kapatıldığını, Kaymakamlık binasının asker polis üssüne dönüştürüldüğünü, Kaymakamın yerinde olmadığını belirttiler.

Suriyeli Aylan’ın katili biraz da bizleriz!

Suriyeli Aylan’ın katili biraz da bizleriz!

Bodrum’dan Yunanistan’ın Kos adasına gitmek üzere yola çıkan ve içinde 22 göçmeni taşıyan iki botun batması üzerine 11 kişi hayatını kaybetti, 5 kişi halen kayıp. Hayatını kaybedenlerin bir kısmı çocuktu. Ölenlerden 3 yaşındaki Aylan’ın kıyıya vuran minik cansız bedeni hepimizin suratına tokat gibi çarptı!
3 Yaşındaki Aylan Kurdi ve 5 yaşındaki minik abisi Galip Kurdi bu feci kazada ölmeseler, resimleri böylesine evlerimize girmeseydi, muhtemelen birçok kişinin sokakta yüzüne iğrenerek baktığı, gözünü kaçırdığı ya da “dilenci bunlar” diyerek söyleneceği, kızacağı çocuklardı.

Monday, September 28, 2015

'Bilmiyorduk' diyerek geçmişin tanıklığından kaçtınız, bugün de kaçabilecek misiniz?

'Bilmiyorduk' diyerek geçmişin tanıklığından kaçtınız, bugün de kaçabilecek misiniz?

90’larda, birbirimize çooook uzak düştüğümüz o yıllarda, henüz ilk gençlik yıllarımın başında, birçok Kürt gibi ben de avuturdum kendimi. Batıdaki “kardeşlerimiz” neler yaşadığımızı bilmiyorlardı, bilselerdi kesin itiraz eder, bize yapılanlara izin vermezlerdi, sonuçta biz etle tırnaktık, birinin canı yansa elbet diğerinin de yanardı…
Bunun böyle olmadığı anlamam için çok uzun yılların geçmesi gerekmedi. Bilgi akışının hızlandığı 2000’lerde, Batı'daki “kardeşlerimiz” için bilseler de pek bir şey fark etmediğini, “bilmenin” bu ülkede ırkçılık ve milliyetçiliği azaltmadığını üzülerek gördük.

Kürtlerin onurları ile oynayan adamların Vali olduğu ülkede, Kürt sorunu bitmez!

Kürtlerin onurları ile oynayan adamların Vali olduğu ülkede, Kürt sorunu bitmez!

Ağrı Valisi Musa Işın bundan yaklaşık bir hafta önce, Diyadin’de özel timlerce katledilen 2 çocuk için “silahlarıyla birlikte ele geçirilen teröristler” açıklamasını yapmıştı. Valinin açıklamasının hemen sonrasında katledilenlerden birinin 15 yaşındaki Muhammed Aydemir, diğerinin de 16 yaşındaki Orhan Aslan olduğu, her 2 çocuğun da ekmek fırınında işçi olarak çalıştığı, çatışma seslerinden korktukları için odunluğa girdikleri ve odunlukta katledildikleri anlaşıldı. Katledildikten sonra da üstlerine gerilla kıyafeti giydirilmeye çalışılmıştı. Vali tabi ki ilinde yaşananları bizden iyi biliyordu, ama son 30 yıldır yapıldığı gibi halka yalan söylemekte bir sakınca görmüyordu, ne de olsa “terör ve bayrak” kelimeleri bu ülkede her türlü pisliği örtüyordu.
Valinin katledilen çocuklarla ilgili açıklamasının gerçek olmadığının hızlıca ortaya çıkarılmış olması belli ki Vali Beyi kesmemiş. 2 çocuğun katledilmesi ve halka söylediği yalana ilişkin tek bir özür veya üzüntü cümlesi sarf etmemiş olan Vali Bey, bugün yeni bir açıklama daha yapmış. Açıklamasında PKK’nin “Kürtlerin namusuna musallat olduğunu” söyledikten sonra, şöyle devam ediyor: 

Kürt çocuklar 'yuva'ya mı dönüyor?

Kürt çocuklar 'yuva'ya mı dönüyor?

Bu karanlık günlerde umut dolu bir gelişmeyi yazmak istedim.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi 2012-2013 eğitim öğretim yılından beri çift dilli bir kreş denemesi yapıyor.  Bu kreşin çocuklarda yarattığı olumlu etkiyi ve halktan gelen talebi görünce 2015 eğitim öğretim yılı için çok dilli eğitim verecek 2 büyük kreş hazırlığına başladı.

Monday, September 7, 2015

Bölgedeki kalaşnikof, helikopter, TOMA seslerinden seni duyamıyoruz 'kardeş'!

Bölgedeki kalaşnikof, helikopter, TOMA seslerinden seni duyamıyoruz 'kardeş'!

Erdoğan bu sefer de memleketi Rize’den kükremiş! Rize’den “Kürt kardeşlerine” sesleniyor. “Kürt kardeşlerim, gücünü terör örgütlerinden alanlarla mı yürüyeceksiniz?” diye soruyor. Cumhurbaşkanı Rize’deki Kürtlere mi, yoksa Metinerlere mi sesleniyor onu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var ki biz onun sesini Bölgeden duymuyoruz!
Erdoğan “Kürt kardeşlerine” seslenirken, tam da o sıralarda özel timler Diyarbakır Sur ilçesinde insan avına çıkmıştı.

Friday, August 28, 2015

Yıllardır 'teröristler etkisiz hale getirildi' lafına kanıyorsan, sende bir sorun var kardeşim!

Yıllardır 'teröristler etkisiz hale getirildi' lafına kanıyorsan, sende bir sorun var kardeşim!

Son birkaç haftada 2000’e yakın insan gözaltına alındı, 200’den fazla insan tutuklandı, 100’e yakın insan öldürüldü ve dağ, taş, ormanlar yakılıyor! Ne uğruna?
Öylesine bir dönemden geçiyoruz ki, bu basit sorunun cevabını bile birçok insan kendisine dürüstlükle vermiyor. Açık açık tekrar soralım kendimize, tüm bunlar ne uğruna?
Bir zalim Başkan olmak istiyor, kendi başkanlığını ülkenin istikbali diye milyonlara yutturmaya çalışıyor. Ve Başkanlık için, çalıp çırptıklarının hesabını vermemek için, bir Bilal için nice canlar yakıyor!
Sadece son birkaç güne bakalım. Size “etkisiz hale getirildi” diyerek sunulan insanların aslında kim olduklarına:

Beyefendi nasıl bilirmiş bizi! Soğuk, hissiz, militan ve erkeksi!

Beyefendi nasıl bilirmiş bizi! Soğuk, hissiz, militan ve erkeksi!

Yeni Şafak yazarı Ergün Yıldırım, 9 Ağustos’ta kaleme aldığı yazısında Kürt hareketindeki politik kadınların birer dişi Jivago’ya dönerek, soğuk, hissiz, militan, devrimci ve erkeksi olduğunu söyleyerek, Kürt halkını “uyarıyor”:
“Geleneği, dini, namus anlayışını yok sayan ve hatta bunlarla mücadele etmeyi kendilerine misyon biçen militan kadınların hücumu, silahlarından çıkan kurşunlardan daha öldürücü. Çünkü Kürtlerin kadın ve aile sosyolojisini dağıtıyor. Kürt kızları okullarını, ailelerini ve evlerini reddetmeye çağrılıyorlar. Namusa inançları yok ediliyor. Çocuk doğurma ve eş olma küçümseniyor… Bir toplumun sosyolojisini yıkmanın yolu aile ve dolayısı ile onu üzerinde taşıyan anne rolünü çökertmekten geçer. Kürtler de şimdi PKK/HDP/KCK aracılığıyla bu akıbetle yüz yüze.”
Ergün Yıldırım için belli ki kadının toplumdaki rolü,  “toplumu ayakta tutan ailenin kutsal anne rolüyle” sınırlı. Öte yandan beyefendinin ne Kürt politik kadınları ne de Kürt halkını doğru düzgün tanımadığı da aşikâr!

Silopi'de katledilenler önemli değil, biri 'terör'dür, ama diğeri 'kamu düzeni'dir!

Silopi'de katledilenler önemli değil, biri 'terör'dür, ama diğeri 'kamu düzeni'dir!

Bu sabah yine bir katliam haberi ile uyanıyorum. Bu sefer polis Silopi’de halkı taramış. Ben bu satırları yazdığımda 3 kişi ölmüş, 15’in üzerinde de yaralı vardı. Katledilenlerden biri 13 yaşında bir çocuk. En az 6 evin yandığı söyleniyor. Silopi’de yaşayanlar caddelerde yürümenin imkânsız hale geldiğini, polislerin evlerin damlarına çıktığı belirtiliyor. Polis yaralıları taşıyan ambulansın lastiklerini bile tarıyor. Birçok mahallede çatışma var.
Sosyal medyada bir avuç insan Silopi’de yaşananları duyurmaya çalışırken, Türkiye’de ise medyanın çoğu ve “barış yanlısı” geçinip her gün televizyonlarda boy gösteren gazetecilerimiz, yazarlarımız, akademisyenlerimiz yine sus pus!

Thursday, August 20, 2015

Ezidiler: 73. Ferman’dan 1 yıl sonra

Ezidiler: 73. Ferman’dan 1 yıl sonra

Bundan tam 1 yıl önce, 3 Ağustos 2014’te, IŞİD saldırıları sonucu Şengal dağına kaçan Ezidiler birçoğumuzun hayatına dağdaki aç susuz görüntülerle girdiler. Mezopotamya’nın kadim halkı olan Ezidileri Mezopotamya’daki birçok halk gibi tanımıyorduk. 
HPG/YPG’nin açtığı koridor ile Şengal Dağı’ndaki ölümden kurtarılan yüz binlerce Ezidinin çoğunluğu Güney Kürdistan’ın Zaho, Duhok gibi şehirleri olmak üzere bir kısmı da Türkiye ve Rojava’nın da çeşitli yerlerine dağıldılar. Üzerinden koca bir yıl geçmesine rağmen 300 bin Ezidi halen evsiz, yurtsuz. Bugün itibarıyla Türkiye’deki kamplarda 15 bin civarında, Rojava’daki Newroz Kapında 15 bin civarında, Şengal Dağı’nda 12 bin civarında ve Güneyde Duhok ve Zaho’daki kamplar, inşaatlar ve misafirhanelerde yüzbinlerce Ezidi evlerine ve sevdiklerine kavuşacakları günü bekliyorlar. Ezidilerin içinden yüzlerle ifade edilebilecek çok azı kendi imkânları ve kaçak yollarla Avrupa’ya gidebildiler. Halen binin üzerinde Ezidi İstanbul’da, bir o kadarı da Yunanistan’da kaçak yollardan Avrupa’ya gitmek üzere beklemekteler.

Diyarbakır sokaklarında 'barış' seslerinin yanı sıra öfke kol geziyor!


Diyarbakır sokaklarında 'barış' seslerinin yanı sıra öfke kol geziyor!

Diyarbakır bir geceyi daha gaz kokusuyla geçirdi. Günlerdir devam eden gaz kokusuna sürekli kalkan jetlerin sesleri eşlik ediyor. TOMA’ların durduğu sokaklara genel olarak sessizlik hâkim. Bu sefer yüzlerde sadece acı ve hüzün yok, büyük bir öfke de var. Bir kez daha bu devlete güvenmiş olmanın ve bir kez daha hayal kırıklığına uğramış olmanın öfkesi bu…

Barışa sahip çıkalım! Hemen, şimdi!

Barışa sahip çıkalım! Hemen, şimdi!

Geçici hükümet, geçiciliğine aldırmaksızın, 7 Haziran’da ortaya çıkan iradeyi yok sayarak, ülkeyi korkunç bir savaşa sürüklüyor. Her gün ölüm haberleri alıyoruz. Bu ölümleri durdurmak için aklıselim davranacaklarına, ağızlarından köpükler saçarak savaş naraları atıyorlar.
32 gencecik insanı katleden IŞİD’e karşı başlatıldığı söylenen savaş, bir yıldır IŞİD’e karşı en büyük mücadeleyi veren PKK’ye yönelmiş durumda. Uzun süredir ellerinde oyaladıkları, sık sık beyanlarında ağırlığından şikâyet ettikleri çözüm sürecini bitirdiler.

İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın lütfen!

İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayın lütfen!

Kobanê'deki çocuklara oyuncak dağıtmak ve bölgede kütüphane kurmak için yola çıkmak amacıyla Suruç'ta toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gençlere  yönelik bombalı saldırıda 31 insan katledildi.
Bu korkunç katliam sonrası iktidar ve yandaşlarından gelen tepkiler ise insanın canını bir o kadar acıtıyor. Ana akım medya katliamı “güvenlik” uzmanları, “stratejist” akademisyen (ne demekse), analistlerle açıklarken, Başbakan Davutoğlu da sanki bu ülkenin Başbakanı o değilmiş, hükümet onlar değilmiş gibi uzaklara bir yere kendince konuşuyordu. İŞİD’i besleyip büyüten bu iktidar değilmiş gibi, sanki İŞİD üyeleri bu ülkenin hastanelerinde tedavi edilmiyormuş gibi, İŞİD’e vatandaşları ellerini kollarını sallayarak katılmıyormuş gibi, İŞİD’e katılım sanki cezalandırılıyormuş gibi, sınırlar İŞİD’e kullandırılmıyormuş gibi konuşuyordu. Başbakan bütün dünyayı herhalde aptal sanıyor!

Sunday, August 9, 2015

Endişeye gerek yok, yangın Cudi’de!

Endişeye gerek yok, yangın Cudi’de!

Şırnak’ın Cudi dağında askerlerin yaptığı top atışı sonrası meydana geldiği söylenen yangın dünden beri devam ediyor. Çevredeki köylüler yangını kendi imkânları ile söndürmeye çalışsalar da, dağ koşullarının zor olması köylülerin yangına müdahalesini zorluyor. Yangını çıkaran devlet ise ben bu yazıyı yazdığım saatlerde halen yangının yayılmasını izlemekle yetiniyordu. Köylüler telefon yoluyla yetkili bütün kurumlardan yardım talep ettiklerini ancak şimdiye kadar herhangi bir yangın söndürme çalışmasının başlatılmadığını söylüyorlardı. Evrensel gazetesinin görüştüğü Silopi İtfaiyesi Müdürü Mahmut Olgun ise, "Başka yerlerdeki yangınlara helikopterlerle, uçaklarla yukarıdan müdahale ediyorlar. Burada neden edilmiyor? Neden Cudi'deki yangını söndürmek için helikopterler kullanılmıyor?" diye devlet yetkililerine soruyordu.

Uluslararası toplum Ezidileri kaderlerine mi terk etti?


Uluslararası toplum Ezidileri kaderlerine mi terk etti?

Bir yıl önce, Ağustos 2014’te IŞİD saldırıları sonucu Türkiye’ye göç eden Ezidilerin bir kısmı geri dönse de halen yaklaşık 20 bin civarında Ezidi göçmen Türkiye’de. Bu göçmenlerin ciddi bir kısmı bölge belediyelerinin oluşturduğu kamplarda, 3-4 bin civarında Ezidi de AFAD kamplarında kalıyor.
Belediye kamplarındaki durumu yaklaşık bir yıldır yazıyorum. Bölge belediyelerinin ve halkın desteği ile ayakta kalan bu kamplarda hayat oldukça zor. Gıda, mama gibi temel konularda bile sıkıntılar mevcut. Kobanê ile birlikte binlerce göçmenin ve yaralının geldiği bölgede, belediyeler ve halk, göçmenler, yaralılar, cenazeler, Kobane’ye yardım… Tüm bunlara yetişmeye çalışırken, ortada duran önemli bir soru var:
Türkiye devletinin Kürt hareketinin belediyelerinin yürüttüğü bu kamplardaki Ezidileri kaderlerine terk ettiğini biliyoruz. Peki ya uluslararası toplum, onlar nerede? Uluslararası toplum da mı Ezidileri kaderlerine terk etti?

10 Temmuz, Kürtlerin O GÜN'ü

10 Temmuz, Kürtlerin O GÜN'ü

Bazı günlerin hayatlarımızda bir ağırlığı vardır. Onlar unutulmaz. O GÜN hayatımızda bir kırılma yaşanır.  O GÜN’den sonra hayat asla eskisi gibi olmaz. O GÜN bazen en acı gün, bazen bir şeylerin geri dönülmez bir şekilde değiştiği gündür.  Hele bazı O GÜN’ler bütün bir yaşamı belirleyecek kadar kuvvetli hatıralara sahiptirler.
O GÜN aklımıza geldiğinde dudaklarımız titremeye, gözlerimiz kendiliğinden yaşarmaya başlar. Bir şeyler söyleyip, O GÜN’ü anlatmak istersiniz, ama başaramazsınız. Boğazınız düğümlenmiştir bir kere.  O GÜN diye başlayan cümleleriniz yarım kalır.
Kürtlerin hayatları O GÜN*’lerle doludur. 10 Temmuz Kürtler için böyle acı bir O GÜN’dür.

Tarım işçileri kimin kurbanı?

Tarım işçileri kimin kurbanı?

Bugün yine tarım işçileri feci bir kazayla can verdiler. Manisa'nın Gölmarmara ilçesinde tarım işçilerini kasasında taşıyan kamyonet, süt tankeri ile çarpışınca,  asma yaprağı toplamak üzere bağa giden tarım işçileri öldüler.  Ben bu satırları yazdığımda 13’ü kadın olmak üzere 15 tarım işçisi can vermişti.
Bir milyona yakın tarım işçisinin  çalıştığı Türkiye’de, tarım işçileri sadece kazalarla gündeme geliyor maalesef. Yediğimiz sebze ve meyvenin sofralarımıza ulaşmasını sağlayan bu insanlar, hala birçok haktan ve insanca çalışma koşullarından mahrumlar.

Ah Kobanê!

Ah Kobanê!

“Kobanê’yi bir gül bahçesi gibi hayal ediyorum. Evlatlarımızın öldüğü o toprakları tek tek öpmek istiyorum”.
Bu sözler Kobanê’de evladı şehit düşen bir kadına ait. Yıkık yanık Kobanê Kürtlerin gözünde artık sadece bir gül bahçesi değil, binlerce evladının son nefesini verdiği “kutsal” bir yere dönüşmüş durumda. Artık yaşam Kürdistan’da ikiye bölündü: Kobanê öncesi ve Kobanê sonrası.

Friday, July 31, 2015

Ezidiler neden tekrar göç yoluna düştüler?

Ezidiler neden tekrar göç yoluna düştüler?

Son bir aydır Ezidilerin bir kısmının Bulgaristan sınırına gidip dayanmayı planladıklarını, böylece Avrupa’nın onlara kapılarını açacaklarını düşündüklerini biliyorduk. 2 Haziran’da Avrupa, Rojava, Irak gibi farklı yerlerden gelen Ezidi federasyonları, din adamları, cemaatin temsilcileri ve Ezidi işadamları bölgedeki Ezidi kamplarını ziyaret ederek, kamplarda kalan Ezidilerle bu konuyu da görüştüler ve onları Bulgaristan sınırına gitmeme konusunda ikna ettiler.
Ancak ne olduysa son bir iki gündür Ezidiler tekrar sınıra gidip dayanacaklarını söylemeye başladılar. Irak’tan ve bölgenin diğer illerinden gelen birçok Ezidi Bulgaristan sınırına doğru yolculuğa çıkmak için dün Diyarbakır Kampı’na gelmeye başladılar.

Angelia Jolie de duymadı sesimizi!

Angelia Jolie de duymadı sesimizi!

Mültecilerin sorunlarına dikkati çekmek için geçen hafta Midyat’a gelen Angelia Jolie devletin en tepesi Cumhurbaşkanı Erdoğantarafından karşılandı. Belli ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüce Türk devletinin ne kadar misafirperver olduğunu Jolie’ye göstermek istiyordu.

Kayıp çocuklar ülkesi Türkiye

Kayıp çocuklar ülkesi Türkiye

Her gün sosyal medyadan kayıp haberleri geliyor. Resmi kurumlardan destek göremeyen, seslerini duyuramayan kayıp yakınları sosyal medya aracılığı ile seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Cuma günü boyunca sosyal medyadan kayıp Feride Berşe’nin sesini duyurmaya çalışıyoruz,  Cumartesi sabah Feride’nin sağ salim bulunduğu bilgisi ile topluca rahatlıyoruz.

Thursday, July 23, 2015

Utanın! Her gün cenazeleri gelen genç bedenlerden utanın!

Utanın! Her gün cenazeleri gelen genç bedenlerden utanın!

Seçim sonrası gittiğim Berlin’de her ne kadar konu Türkiye’de aktivizm olsa da, aklım Tel Abyad’dan gelen haberlerdeydi. Tel Abyad İŞİD’den kurtulunca sadece ben değil, günlerdir benimle beraber streslenen Berlinli arkadaşlarım da sevinç içerisindeydi. Özellikle Tel Abyad’a giren YPG’li kadınların resimleri, Berlinlilere Ortadoğu çölünde bir vaha gibi geliyordu.  Berlinlilere aktivizmi anlatmaya gerek yoktu aslında, Kürtlerin hayatı baştan sona aktivizmdi.

Wednesday, July 15, 2015

One Minute Erdoğan!

One Minute Erdoğan!

Dün sabah Amed halkı çoluk çocuk oy kullanmaya gitti. Benim oy kullandığım okulda, oy kullanma işlemine sık sık zılgıtlar eşlik ediyordu. Amed halkı sadece bir seçim için oy kullanmadığının, bu oyların Kobane’den Şengal’e  şehit düşen çocuklarının, Ethem’in, Ali İsmail’in, Medeni’nin, İŞİD tarafından tecavüz edilen, köle pazarlarında satılan kadın ve çocukların, Somalı madencilerin hesabını sorma günü olduğunun bilincindeydi. Beni en çok etkileyen ise 2 gün önceki bombalama saldırısında yaralanan insanların bile sargılar içerisinde oy kullanmaya gelmiş olmasıydı. Kürtler barış ve kardeşlikte ısrarlıydı.

Amed 'her şeye rağmen barış' diyor!

Amed 'her şeye rağmen barış' diyor!

Aylardır Kobane, Rojava ve Şengal’den gelen cenazelerle sarsılan Amed dün patlayan bombalardan beri şokta. Herkes “Bir şey yapacaklarını bekliyorduk, ama bu kadar büyüğünü beklemiyorduk” diyor. Genel kanı, binlerce insanı öldürecek kadar gözleri dönmüşse meselenin yüzde 10 meselesinden çok daha büyük olduğu, iktidarın kapatmaya çalıştığı kirli işlerinin sanıldığından çok daha vahim olduğu yönünde… İktidarın bildiğimiz kirli işleri büyük ihtimal buz dağının sadece görünen kısmı. HDP yöneticilerinin sağduyusu, bombaların patlamasından sonra alanı iyi kontrolleri ve iyi yönetimleri ve halkın muazzam örgütlülüğü olmasa, herkes binlerce insanın ölebileceğinin farkında.

Friday, July 3, 2015

Müzik sustu, yerini çığlıklara bıraktı, kolları bacakları kopanlar vardı...

Müzik sustu, yerini çığlıklara bıraktı, kolları bacakları kopanlar vardı...

Henüz birkaç saat önce Amed’de patlayan bombalardan sonra yazmak istedim, belki de içimi dökmek!
Doğrusu bugün HDP’nin Amed mitinginde kötü bir şeyler olabileceğine ilişkin bir his çoğumuzda vardı. Belki de bu hissin de etkisiyle 2 küçük oğlumu ısrarlarına rağmen mitinge götürmek istemedim. Saat 15:45 gibi arkadaşlarımla mitinge gitmek için buluştuğumuzda da, aynı his hala üzerimizdeydi. Ancak ne olursa olsun barışa ve kardeşliğe destek için bu mitingde olmamız gerektiğine hepimiz inanıyorduk.

Dil yarası ve annem

Dil yarası ve annem
Anadilinizi bilmeyince bir şeyler hep yarım kalıyor. Amcanız, dayınız, neneniz, akrabalarınız hepsi var ama bir yandan aslında yoklar. Geçmişiniz yok gibi, yumurtadan çıkmışsınız gibi...

Monday, June 29, 2015

Umudu ya da karanlığı, savaşı ya da barışı oylayacaksınız!

Umudu ya da karanlığı, savaşı ya da barışı oylayacaksınız!

Neden HDP konusunda çok yazıldı. Seçimlere birkaç gün kala Amed’den  ben de birkaç hatırlatma yapmak istiyorum.
Şuan Bölgede bir afet ve yas durumu var. Bir yandan kamplarda kalan onbinlerce Ezidi ve Kobaneli göçmene Bölgenin yoksul halkı bakmaya çalışırken, öte yandan da Şengal, Rojava ve Kobane’de ölen gençlerin cenazeleri her gün gelmeye devam ediyor.
Ben ise kendime hep aynı soruyu soruyorum:

Öldürülmeden Ayşegül’e kulak verin!


Öldürülmeden Ayşegül’e kulak verin!

Mayıs ayı içerisinde yine onlarca kadın öldürüldü ya da yaralandı. Diyarbakır’da ağır yaralanan Mutlu Kaya, Beyoğlu’nda evinde öldürülen Değer Deniz, Denizli’de henüz dün sokak ortasında eşi tarafından pompalı tüfekle öldürülen Elif Duran ilk aklıma gelenler.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre sadece Nisan ayında öldürülen kadın sayısı 22. Bu cinayetlerin çoğu İstanbul’da gerçekleşmiş. Ve cinayete kurban giden kadınların  yüzde 27’si ayrılmak istedikleri için,  yüzde 22’si “kıskançlık” bahanesiyle,  yüzde 9’u kendi hayatlarına dair karar vermek istedikleri için,  yüzde 5’i tecavüze direndikleri için öldürülmüşler. Katledilen bu kadınların  yüzde 32’sinin katilleri henüz bulunamamış bile!

Ezidi kamplarında mama yok, süt yok, et yok! 6 kişilik ailenin haftalık yiyeceği 3 bardak bulgur

Ezidi kamplarında mama yok, süt yok, et yok! 6 kişilik ailenin haftalık yiyeceği 3 bardak bulgur

Türkiye’ye gelen Ezidiler diğer birçok konu gibi hızla unutuldular. Oysa Siirt, Şırnak, Diyarbakır, Batman,Viranşehir, Nusaybin’de kurulan kamplarda halen 15 binin üzerinde Ezidi konaklamakta. Kamplar dışında evlerde ve köylerde de misafir edilen onbinlerce göçmen var. Bunlara ilişkin bir rakam vermek oldukça zor. Sadece Batman’da kamplarda ve köylerde 1571 Ezidi varken, merkez ve ilçelerde de 7000’i aşkın Kobanêli ve Suriyeli göçmen evlerde misafir ediliyor.
Bu uzun “misafirlik” devletin da sahip çıkmamasıyla birleşince oldukça zahmetli ve zor bir hale gelmiş durumda. Ezidiler için ilk aylarda gelen yardımlar neredeyse tamamen kesilmiş. Ezidilerin artık geri döndüğü algısının da bunda payı var. Oysa dönenler zaten döndü, bu kalanlar artık gidemeyecek olanlar, evi, köyü, ailesi kalmayanlar, katliama yakından tanıklık edenler…

Saturday, June 20, 2015

Amed’de seçimin gölgesinde yas var!

Amed’de seçimin gölgesinde yas var!

Amed’de bu yıl güneş çok az açtı. Yağmur aylardır yağıyor. Bu yağmura sık sık ambulans sesleri eşlik ediyor. Bu ambulanslarda Kobane ve Şengal’de ölen genç bedenler var.
Türkiye’nin birçok yerindeki seçim heyecanını Amed’de görmek mümkün değil. Amed uzun süredir kara bir bulutun içinde, bundan yakın zamanda sıyrılması zor görünüyor…
Çünkü Amed’de yas var!

Tuesday, May 19, 2015

‘Çok afedersiniz’ Kürdüm!

‘Çok afedersiniz’ Kürdüm!

Bu kadarı da olmaz dediğimiz her şey bu ülkede oluyor. Hem de iktidarın eliyle…
Şimdi de AKP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Yasin Aktaybuyurmuş Siirt’te: “Bu yörenin insanına Kürt demek çok ayıptır. Çünkü biz Türk, Kürt, Arap ve Çerkeziz, biz bir milletiz. Allah bize Allah’ın İslam milleti olma şerefi bahşetmiş” diye.
Eh ne de olsa patronunun izinden gidecek o da. Henüz daha 10 gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Ezidilerin kentlerinden biri olan Batman’da, HDP'nin “Diyanet İşleri Başkanlığını kaldıracağız” vaadini eleştirirken elindeki Kuran’ı sallaya sallaya, "Dağlardaki kamplarda, işte elimize geçen belgeler, bunlar Zerdüşt dininin eğitimini veriyorlar. Bunları çok iyi tanımamız, çok iyi bilmemiz gerekiyor" ifadelerini kullanmıştı. Ezidi ve Zerdüşt inancına sahip olan insanlara karşı, 75 milyonun gözü önünde nefret suçu işlemişti.

Sunday, May 17, 2015

Bir varız, bir yokuz…

Bir varız, bir yokuz…

Yine buyurdu Cumhurbaşkanı, Kürt sorunu yoktur diye. Hatta bu sefer daha da ileri gitti “Kürt sorunu ifadesini kullanmak ayrımcılık olur” diyerek “bölücüleri” işaret etti.
Bu bana küçük bir çocukken “Kürt yoktur, hepsi dağ Türkleridir”diyen öğretmenimi hatırlattı.
Sonra darbeci, katil Kenan Evren’nin “Kürt diye bir şey yoktur. Bu, Güneydoğu'daki insanlarımızın, karda yürürken ayaklarından çıkan kart kurt diye seslerden oluşmuş bir kavramdır” demesini hatırlattı.

Kobanê’nin yeniden inşası için bir tuğla da siz koyun!

Kobanê’nin yeniden inşası için bir tuğla da siz koyun!

Yarın Diyarbakır büyük bir toplantıya ev sahipliği yapacak. Bölgeden, Kürdistan’ın dört bir parçasından ve yabancı ülkelerden yaklaşık 300 delegenin katılımıyla Kobanê’nin yeniden nasıl inşa edileceği tartışılacak.
Kobanê kent merkezi her ne kadar IŞİD’den temizlediyse de Kobanê’nin etrafında IŞİD ile mücadele halen devam ediyor.
Öte yandan Kobanê neredeyse tamamen yıkılmış durumda.

Tuesday, May 5, 2015

Bir gün Amed’de buluşalım!

Bir gün Amed’de buluşalım!

Türkiye’deki PKK kamplarındaki yaşamı anlatan Bakur filminin İstanbul Film Festivalinde gösteriminin Kültür Bakanlığı tarafından sansürlendiği günlerde, ben de dağdaki gerillaların yaşamlarından kesitler sunan bir kitabı okuyordum.
Dağa baktığımızda hepimiz farklı şeyler görüyoruz. Peki ya dağdan buraya bakıldığında ne görünüyor? Bunu çoğumuz bilmiyoruz.

Ermenilere yapılan bir soykırımdır; Hacı Teyzem tek başına bir belgedir!

Ermenilere yapılan bir soykırımdır; Hacı Teyzem tek başına bir belgedir!

Çocukluğu Ermenilerle iç içe geçmeyen şansız Kürtlerdenim. Çocukluğumda çevremdeki tek Ermeni olan komşumuz Hacı Teyzenin Ermeni olduğunu uzun yıllar sonra öğrendim. Belki de öyle sanıyorum. Çünkü aslında Hacı Teyze’nin bizlerden “farklı” olduğunu çocukken de biliyordum.
Bundan 10-15 yıl önce Diyarbakır’da katıldığım bir gecede, Sarı Gelin türküsünü dinlerken çocukluğumda çok sevdiğim Hacı Teyze düşüverdi aklıma. Oysa ben 10-11 yaşlarındayken Hacı Teyze ölmüş, ve uzun yıllar aklıma düşmemişti. O gece uyuyamadım. Tüm gece aynı soru aklımı kurcalayıp durdu. Hacı Teyze Ermeni miydi?

Göçmenlerin sesine ses mi olacağız, yoksa yaşamlarının yitip gitmesine göz mü yumacağız?

Göçmenlerin sesine ses mi olacağız, yoksa yaşamlarının yitip gitmesine göz mü yumacağız?

Türkiye milyonlarca göçmen ve mültecinin yaşadığı bir ülke. Suriye savaşı ile Türkiye, göçmenler için bir transit ülke olmaktan çıktı. Milyonlarca göçmen için Türkiye artık son durak. Buna rağmen Türkiye’de göçmenlikle ilgili konular yardım kampanyalarının ötesine geçmiyor. Oysa göçmen nüfusunun bu kadar çok olduğu Türkiye’de konuyu yardım kampanyalarının dışında politik olarak da ele almak gerekiyor.

Monday, April 27, 2015

KOREME'Yİ YOK ETTİLER!

KOREME'Yİ YOK ETTİLER!
Koreme Güney Kürdistan’da, Zagros dağlarının ön yamaçlarında, Türkiye sınırına sadece 25 dakika mesafede bir köy. Irak hükümetinin Kürt bölgelerini bombalaması sonucu köy sık sık yıkılmış, sadece 1960-1988 arası 3 kez yeniden inşa edilmişti. Tüm bu kısmi yıkımlara rağmen köy ayakta kalabilmişti.
Koremeliler Irak ordusunun saldırılarından, bombalamalardan korunma yollarını zamanla öğrenmiş, her şeye rağmen tarlalarında çalışmaya devam etmekteydiler. Oldukça büyük bir köy olan Koreme, verimli arazilerinden dolayı varlıklıydı da… Türkiye’deki koruculuk sisteminin bir karşılığı olan Irak’taki Ulusal Muhafız Birliği yani Caşlar, Koreme köyünde yoktu. Koruculuğu kabul etmeyerek bir anlamda Irak hükümetinin şüpheli köyler listesine girmişti.
Sık sık yapılan hava bombardımanlarına karşı evlerin altında sığınaklar oluşturulmuş, vadideki mağaralar da Koremelilerin doğal korunakları olmuştu. Çalke gibi yöredeki diğer köylerle birlikte, yılın uzun ayları mağaralarda saklanırlardı.
Tüm bu zor hayat, herşeye rağmen devam ederdi. Koreme henüz yok olmamıştı…

Devlet, azınlık derneklerini neden kapatıyor?

Devlet, azınlık derneklerini neden kapatıyor?

Yakında İletişim Yayınevinden çıkacak olan “Kürdistan’da Sivil Toplum” kitabımız için yazar Şeyhmus Diken’le birlikte 2014 yılı boyunca Kürdistan’ın 16 ilini ziyaret ederek, sivil toplum örgütleri ile görüşmeler yaptık. Bu çerçevede kadın, ekoloji, çevre, çocuk, kültür derneklerinin yanı sıra İslami dernekler ve azınlık derneklerini de ziyaret ettik.

VAHŞETİN TEKNOLOJİSİ

VAHŞETİN TEKNOLOJİSİ
Yaşantımda teknolojinin nimetlerinden oldukça faydalanan biri olarak 2014 Eylül ayına kadar teknolojiye ilişkin algılarım oldukça pozitifti. Uzun yıllar yoksullukla mücadele konusunda çeşitli köy ve mahallelerde çalıştım. Bu çalışmalarda da en büyük yardımcım teknolojiydi. Yoksul köylerde, oraların yaşamına adapte edilebilir teknoloji kullandığınızda harikalar yaratmanız mümkün. Tezekle çalışan kurutma makinası ile toplanan otların kurutularak direkt üreticiden pazara sunulması, ph’ı ölçen, sütün sıcaklığını anlayan ufak teknolojik aletlerle sütü sağlıklı depolamanız mümkün. Bugün Afrika’nın birçok köyünde bile günlük tohumlama, sulama, hastalıklarla mücadele gibi bilgilerin cep telefonundan yapılan yönlendirmelerle sağlanması o köylerin gelişiminde ve insanların yaşamında inanılmaz katkı sunabiliyor.
2014 Eylül’ünde teknolojinin başka bir yüzüyle tanıştım.

Monday, April 13, 2015

Duyduklarınıza pek inanmayın, burası Şırnak!

Duyduklarınıza pek inanmayın, burası Şırnak!

Uzun bir aradan sonra tekrar Şırnak’tayım. Son yıllarda sık gittiğim Şırnak’a her gidişimde yollardaki tank ve TOMA sayısının arttığını görüyorum. Nitekim 3 ayrı kontrol noktasından geçtikten sonra şehre girebiliyoruz.
Her zamanki gibi ilk durağım Şırnak’ın en sevdiğim yerlerinden biri olan Pepule Çay Bahçesi. Çay Bahçesindeki oklar hala dağları ve yakılan köyleri işaret ediyor… Belli ki barış rüzgarı Şırnak’ta henüz esmiyor!

Halkların eşitliği ve özgürlüğün seslenişi

Halkların eşitliği ve özgürlüğün seslenişi

Amedliler günlerdir Newroz’da yağmur yağmaması için dua ettiler. Ama Tanrı bugün de Kürtlerin yanında değildi.
1992 yılında küstüğüm Newroz’lara, 2013’ten beri tekrar katılıyorum. Newroz bayramın yanı sıra benim için acıların, yitik çocukların günü. Her Newroz sabahı olduğu gibi bu sabah da bir baş ağrısıyla uyanıyorum. Evimizin hemen yanındaki Newroz alanından dün geceden beri gelen müzik sesi, tepemizde uçan helikopter seslerine karışmış durumda.

Bu Kürtler ne istiyor!

Bu Kürtler ne istiyor!

Sayın Cumhurbaşkanım!
Bu size ikinci mektubum. İlkini hatırlarsınız daha çok çocuk doğurmamızı istediğinizde yazmıştım. Kafamız karışmıştı Kürt kadınlar olarak, buyruğunuz bizleri de kapsıyor mu diye…
Şimdi de görüyorum ki sizin kafanız karışmış. Dün "Kardeşim neyin eksik senin. Bir Kürt olarak sen bu ülkede Cumhurbaşkanı oldun mu? Oldun. Ne istiyorsun daha, ne istiyorsun?" diye soruvermişsiniz bize.
Eh siz sorunca, bize de tabi ki anlatmak düşer…

Barış sürecinde sivil toplumun rolü

Barış sürecinde sivil toplumun rolü

SİDA (İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı) ve TESEV’in düzenlediği “Türkiye’deki Barış Sürecinden Beklentiler” konulu panel için Stockholm’deyiz. Akademisyenler, büyükelçilikler ve araştırma merkezlerinden uzmanların katıldığı panelde gelen sorulardan Türkiye’deki barış sürecinin devamına ilişkin ciddi kaygılar olduğu anlaşılıyor. İç Güvenlik Paketi sadece Türkiye’de değil Stockholm’de de yetkilileri endişelendiriyor.

Sunday, March 22, 2015

Diyarbakır’da ne 'tarihi' bir hava, ne de bir coşku var!

Diyarbakır’da ne 'tarihi' bir hava, ne de bir coşku var!

Hafta sonu hükümet ve HDP arasındaki “tarihi” açıklamadan sonra kendimi Diyarbakır sokaklarına atıyorum. Sabahki sağanak yağmurdan sonra güneş Amed’i ısıtıyor.
Suriçi’ne doğru yürürken bu “tarihi” günün yarattığı herhangi bir coşkulu yüze rastlayamıyorum. Arkadaşlarla buluşup Suriçi’nde, Amedlilerin deyimiyle “kemikli”* yemeye gidiyoruz.  Bir yandan kemikliyi yerken diğer yandan da kebapçıdaki insanlarla sohbete başlıyoruz. Silah bırakma çağrısını nasıl karşılıyorlar, Öcalan’ın belirlediği 10 maddelik ilkeden ne anlıyorlar…

Asuri-Süryanilerin çığlığını duyalım!

Asuri-Süryanilerin çığlığını duyalım!

Günlerdir yanı başımızda Asuri-Süryaniler katlediliyor ve Türkiye’de birkaç medya kuruluşu dışında katliam dile bile gelmiyor. Ana akım medya her zamanki gibi kör, sağır ve dilsiz. Türkiye hükümetinden de ne bir tepki ne bir kınama var.
Her gün her saat Asuri-Süryanilerden telefon alıyorum. IŞİD’in elindeki Asuri-Süryanilerin rakamları her saat artıyor. Sabah uyandığımda 250’lerde olan sayı, ben size bu satırları yazdığım sırada 274’ü bulmuştu.

Thursday, March 19, 2015

13 dakika ötemizde Asuri-Süryaniler katlediliyor, biz ise seyrediyoruz!

13 dakika ötemizde Asuri-Süryaniler katlediliyor, biz ise seyrediyoruz!

Geçen Ağustos ayından beri gözyaşımız dinmedi. Az önce evde tam çayımı demlemiş, Selahattin Demirtaş’ı izlemek için kendimi hazırlamışken, Asuri arkadaşlarımdan gelen bir telefon nispeten sakin geçireceğimi umduğum bir akşamı tekrar gözyaşlarına boğdu.

Haseke’nin Habur nehri kıyısındaki 35 Asuri-Süryani köyüne IŞİD saldırmış, 8-10 köyün IŞİD’in eline geçtiği söyleniyor. Gözyaşlarıyla anlatan arkadaşımı sakinleştirerek, bilgileri tek tek almaya çalışıyorum. Uluslararası kanallarda verilen 90 Asuri-Süryani’nin IŞİD’in eline geçtiği rakamının doğru olmadığını, muhtemelen 90 ailenin IŞİD’in eline geçtiğini öğreniyorum. Henüz tüm rakamlar teyitli değil. Haseke’den gelen bilgiler doğrultusunda teyit ettirdiğim rakamlar şunlar:

Thursday, March 12, 2015

KUZEY İRLANDA DOSYASI-4

Hayırlı Cuma’nın uygulanması ve geleceğe bırakılan sorunlar

Hayırlı Cuma Anlaşmasında belirtilen konuların hayata geçirilmesi 10 yılı bulacaktı. Dönemin Başbakanı Bertie Ahern görüşmemizde uygulama zorluklarını anlatıyor:
“Belge 8 ay sürdü ama en zoru bunların uygulanmasıydı. Mesela kolluk kuvvetlerinin reformu diyordunuz, öyle bir kolluk kuvvetleri olacak ki herkes memnun olacak, dışarıda tekrar ortalığın karışmaması gerekiyor, öte yandan bir sürü reform seçim…vs. gerekiyor.  Anlaşmayı tam olarak uygulamak 2007 yılına kadar sürdü, bazı yıllar daha hızlı ilerledik, bazı yıllar yavaş. İnsanları şartlı tahliye edince sunu anlıyorlar, tekrar bir suç işlememeliyiz, zaten çok azı tekrar suç işledi. Silahsızlanma için uluslararası bir komisyon kurduk uzun bir süre aldı, bunca yıl içerisinde çok sayıda karmaşık silahlar biriktirmişlerdi ellerinde, ayrı bir komisyon kurduk. Hem ABD hem Kaddafi’den silahlar geliyordu, Kaddafi 3 gemi silah yollamıştı IRA ya. Bazı insanlar bir yandan politikacılık yapıyor bir yanda şiddeti kullanıyordu. Kolay değildi.”

KUZEY İRLANDA DOSYASI-3

Barış Anlaşması: Güç paylaşımı  

Hayırlı Cuma Anlaşması aslında Kuzey İrlanda’nın yeniden tasarımıydı. Anlaşma ile Kuzey İrlanda/ İngiltere, Kuzey/ Güney ve Doğu /Batı (İngiltere ve İrlanda Adası) arasındaki ilişkiler baştan düzenlendi.
Anlaşma görüştüğümüz her kesim tarafından bir “GÜÇ PAYLAŞIMI” anlaşması olarak tanımlanıyor.  Hiçbir tarafın muhalefette olmayacağı, herkesin hükümette olacağı şekilde bir güç paylaşımı yapıldı. Kuzey İrlanda hükümetindeki bakanlıklar aldıkları oy oranlarına göre tüm partiler arasında paylaştırıldı. Böylece Barış Anlaşmasının uygulaması tüm tarafların içinde yer aldığı bir hükümet tarafından yapılacaktı.

KUZEY İRLANDA DOSYASI-2

MÜZAKERE SÜRECİ:EYLÜL 1997-NİSAN 1998
Tek başına İngiltere ve/veya İrlanda’nın bu süreci yürütmesinin mümkün olmayacağı, üçüncü bir tarafın katılımının süreci kolaylaştıracağı düşünülüyor. Nitekim öyle de oluyor. Dublin’de görüştüğümüz müzakere sürecinde yer alan eski İrlanda Dışişleri Balanı Liz O’Donnell 3. taraf olarak ABD’nin müzakere sürecinde oynadığı rolün önemine değiniyor:

KUZEY İRLANDA DOSYASI-1


Kuzey İrlanda barış sürecine hazırlık: 'Tik tak' dönemi


Geçen yıl gittiğim Kuzey İrlanda’dan sonra, bu sefer adanın güneyinde Dublin’deyim. DPI’ın (Demokratik Gelişim Enstitüsü) düzenlediği gezi ile İrlanda barış sürecinde bizzat yer almış  siyasetçi, bürokrat, sivil toplum çalışanı, din adamları gibi toplumun çeşitli katmanlarındaki  insanlardan sürece ilişkin deneyimlerini dinleme şansı buluyoruz.
Öncelikle Kuzey İrlanda sorununu kısaca hatırlayalım:

Rüyalar kana bulanırken özgürce yürünmüyor…

Rüyalar kana bulanırken özgürce yürünmüyor…

Kar yağışı dolayısıyla 2 gündür Dublin’de mahsur kalmış durumdayım. Geçen hafta sonu Dublin’e uçarken aklımda henüz yeni katledilen Özgecan vardı.
Kalemi elime almayı birkaç gez denediysem de Özgecan için yazı yazmayı beceremedim, böylesine bir vahşetten sonra çok zor geldi…

Kayıp Kadınlar Komisyonu: 500 kadın IŞİD’den satın alma yoluyla kurtarıldı

Kayıp Kadınlar Komisyonu: 500 kadın IŞİD’den satın alma yoluyla kurtarıldı

Güney Kürdistan’da, Kürdistan Bölgesel Hükümeti ve sivil toplum örgütleri işbirliği içinde IŞİD zulmüne maruz kalmış Ezidi, Hristiyan ve Türkmen kadınlar için elbirliği ile birçok çalışma yapıyorlar. Bu çalışmalardan en önemlisi de Kürdistan Bölgesel Hükümeti İnsan Hakları Bakanlığı bünyesinde Kayıp Kadınlar Komisyonu’nun kurulması. 15 Ocak Perşembe günü Erbil’de İnsan Hakları Komisyonuna giderek Kayıp Kadınlar Komisyonunun da üyesi olan parlamenter Tavga Omer Rashid ile görüşüyorum.

Erbil'de de hüzün var…

Erbil'de de hüzün var…

En son 2013 Eylül’ün de gittiğim Erbil’i bu sefer durgun buluyorum.
Şehre girerken yarım kalmış yol çalışmaları Erbil’deki ekonomik sıkıntıların bir göstergesi. Uzun süredir firmalara ödeme yapılamadığını ve birçok inşaat çalışmasının yarım kaldığını söylüyor yanımdaki  Erbilliler. Türkiye’den de birçok firmanın şuan alacaklarının beklemede olduğunu öğreniyorum. 1 yıl öncesi oldukça kalabalık olan Family Mall gibi ünlü alışveriş merkezleri bile boşalmış durumda.

Sunday, March 8, 2015

GAP EYLEM PLANI

60. HÜKÜMETİN AÇIKLADIĞI “GAP EYLEM PLANI 2008-2012”’NIN DEĞERLENDİRMESİ

Nurcan BAYSAL
22 Temmuz 2008, Diyarbakır

GÜNEYDOĞU ANADOLU PROJESİNİN GENEL DURUMU

1980 yılında başlanan Güneydoğu Anadolu Projesi, başlangıçta Bölge’nin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine dayanan bir program olarak ele alınmış; proje kapsamında Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde 22 baraj, 19 hidroelektrik santralı ile 1,8 milyon hektar alanda sulama şebekesi yapımı öngörülmüştür. 1989 yılında hazırlanan Mastır Plan ve 2002 yılında yapılan revizyon ile tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımlarını da içine alan GAP’ın, 2010 yılında bitirilmesi hedeflenmektedir.

Monday, March 2, 2015

'3 IŞİD'li birden tecavüz ediyordu, beni mahkemeye çıkarın anlatayım ki dünya utansın!'

'3 IŞİD'li birden tecavüz ediyordu, beni mahkemeye çıkarın anlatayım ki dünya utansın!'

Soğuk, çok soğuk bir akşam, 11 Ocak Pazar akşamı ulaştım Musul yakınındaki Baadre köyüne. Baadre en büyük Ezidi köylerinden biri. Köyün hemen arkasında da 20 bin kişilik bir Ezidi kampı var.  İŞİD saldırılarının başlamasıyla 1700 hanelik köy boşalıyor. Son iki aydır geri dönüşler var. Boş evlere Şengalli aileler yerleştirilmiş durumda. İŞİD’in (DAİŞ) elinden kurtulan bazı kadınlar da bu köydeler. Benim Baadre’ye gidiş amacım bu kadınlara ulaşmak…
Ezidilerin Miri, Mir Amer bizi evinde konuk ediyor. Akşam karanlığında Mir Amer ile birlikte boş evlere yerleştirilen ailelerden birinin yanına gidiyoruz.

Monday, February 23, 2015

Kobanê selamınızı almıyor Sayın Başbakan!

Kobanê selamınızı almıyor Sayın Başbakan!

Sayın Başbakan!
Kobanê’ye selam yolladınız memleketim Amed’den. Doğrusu biz Kürtler anlamadık selamınız kime.
Bir kısmımız Kobanê’ye yolladığınız selamın, orada IŞİD’e karşı savaşan YPG’li kardeşlerimize yollamış olabileceğinizi düşünüyoruz. Bir kısmımız da haliyle o selamı bizim yiğitlere değil, IŞİD barbarlarına yolladığınızda ısrarcı.
Eğer selamınız Kobanê’de IŞİD’e karşı vatanını, toprağını, namusunu korumak için savaşan Kürtlere ise, bilesiniz çok geç kaldınız Sayın Başbakan!

Wednesday, February 11, 2015

Yas tutmak nedir biliyor musun ey Devlet!

Yas tutmak nedir biliyor musun ey Devlet!

Ey devlet!
Duydum ki Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el-Suud'un hayatını kaybetmesi nedeniyle yarını yas ilan etmişsin!
Oysa senin vatandaşların olarak bizim yarın zaten yasımız var! 20 yıldır hala kafanı çevirip bizi görmediysen söyleyeyim. Yarın da her Cumartesi olduğu gibi kayıp evlatlarımız, babalarımız, sevdiklerimiz için Galatasaray Meydanında, yasta olacağız!

'Şengal Şengala me ye,Apo Serokê me ye!'


'Şengal Şengala me ye,Apo Serokê me ye!' *

Aralık ayının ikinci Cuması kutlanan  Ezidilerin kutsal bayramı Cejna Êzi Türkiye’deki Ezidi kamplarında buruk karşılandı. Bayramı kutlamayan Ezidiler, bayram günü uzaktaki vatanlarına, kayıp sevdiklerine ağıtlar yakarak geçirdiler.
Bayram ertesi gelen Şengal’in İŞİD’ten temizlendiğine ilişkin haberler de kampta büyük bir coşku yaratmadı. Başta Erbil olmak üzere Güney Kürdistan’ın birçok şehrinde büyük kutlamalar yapılırken, Kuzey’de ise sevince rağmen Kobane’de devam eden mücadeleden dolayı kutlama yapılmamıştı. Gerçi her ne kadar Şengal’in  stratejik noktaları Kürt güçlerinin eline geçtiyse de, daha kat edilecek uzun bir yol var…

Tuesday, February 3, 2015

Cizreli Gençlerin “Adını Bile Koyamadıkları” Devletle İmtihanı!


Cizreli Gençlerin “Adını Bile Koyamadıkları” Devletle İmtihanı!

Cizre’ye en son geçen Nisan’da gittim.
Cizre girişinde Dicle gürül gürül akıyordu.  Dicle ve kenarındaki Mir Bedirxan'ın Kasrı Birca Belek ile Cizre muhteşem görünüyordu. Mehmed Uzun’un Birca Belek’ten Dicle’yi gördükten sonra, “artık Dicle’nin romanını yazabilirim” dediği söylenir.
O gün Cizre’de görüştüğüm sivil toplum kuruluşlarından biri de Mem u Zin Kültür Sanat Merkezi idi. Merkez siyah beyaz mimarisi ve bazalt taşları ile yapılı muhteşem güzel bir binada hizmet veriyor. Bu binanın eski MİT binası olduğunu öğreniyorum. Alt kattaki bodrum odaları da MİT’in işkence odalarıymış. “Biz o odaları stüdyoya çevirdik” diye gururla anlatıyor gençlerden biri.

2014’ten hafızamıza kazınanlar!

2014’ten hafızamıza kazınanlar!

2014 zalim bir yıl olarak geçti bu ülkenin hanesine…
Yıla içi silah dolu TIR’lar, emniyet operasyonları, dershane ve yolsuzluk tartışmaları ve evlerin içine kadar yapılan “böcek” tartışmaları ile girdik. Binlerce insanın usulsüzce dinlendiğini öğrendik, ama yatak odalarımıza kadar giren böceklerin kim tarafından hangi yasal dayanakla konulduğunu bir türlü öğrenemedik!
Uğursuz bir Mart günü, bir hastane odasında, Berkinimizi kaybettik! 16 yaşında, 16 kiloda. Berkin çıktığı ekmek yolundan dönemedi aramıza…

Tuesday, January 27, 2015

'Evladını uğurluyorsun, üç saat sonra paramparça geliyor'

'Evladını uğurluyorsun, üç saat sonra paramparça geliyor'

Bu yılın soğuk bir Nisan gününde gitmiştim Roboski’ye.
Şırnak’tan Roboski’ye giderken yol keskin virajlar ve geçilmez dağlarla çevrili. Birkaç kilometrede bir, karakol ve kalekollar var. Bunların çoğunluğu barış süreci başladıktan sonra yapılmış. Yolun her iki tarafına dizilmiş köylerden geçerken, bu köylere “kaybedenler” denildiğini öğreniyorum. Daha önce yükseklerde olan bu köyler, 90’lı yıllarda asker tarafından boşaltılarak anayol üzerine indirilmiş. Köylülerin kimisi dayatılan koruculuğu kabul etmeyerek Mahmur’a gitmiş, kimisi geri dönmüş. Şimdi de köylerin bir kısmı tekrar HES ve termik santrallerden dolayı boşaltılmakta.
 “Kaybetmiş” bir coğrafyanın “kaybeden” köyleri bunlar...

'Sağlık hizmetini devlet şantaj olarak kullanıyor'

'Sağlık hizmetini devlet şantaj olarak kullanıyor'

Şengal’den gelenlerin tedavi edilmeyeceğine ilişkin dün gazetelerde çıkan haberler üzerine bugün kampları ve yetkilileri ziyarete gidiyorum.
Dünkü haberlerde bahsedilen, AFAD’ın Diyarbakır Valiliği'ne yollamış olduğu yazının kopyası kamp yetkililerinde var. Bir kopya da bana veriyorlar. Yazıda tam olarak şöyle yazıyor:

Bizler burada korku ve umutsuzluk içindeyiz, siz ne alemdesiniz?


Bizler burada korku ve umutsuzluk içindeyiz, siz ne alemdesiniz?

Soğuk bir Diyarbakır günü. Yeni yıla girmeye 2 hafta var. Kobane eylemlerinden beri sessiz ve durgun olan çarşı pazara yeni yıl da beklenen hareketliliği getirmedi. Esnaf kan ağlıyor.
Bugün semt pazarı var. Her gün başka bir semtte kuruluyor, bugün benim mahallemde.

Saturday, January 10, 2015

Yoksa buyruğunuz tebaanız Türkler için midir sadece?

Yoksa buyruğunuz tebaanız Türkler için midir sadece?

Sayın Cumhurbaşkanım!
Sonunda bir devlet büyüğü derdimizi dile getirdi. Allah sizden razı olsun!
Pazar akşamı bir düğünde söylediğiniz şu sözler bir kadın olarak beni ziyadesiyle duygulandırdı:
"Biz milletimizi güçlü kılmak için, hem nüfus itibariyle daha çok genç nüfusa, dinamik nüfusa ihtiyacımız var. Hem de yetişmiş nüfusa ihtiyacımız var. Bunu ihmal etmeyeceğiz ve muhasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak istiyorsak bu milletin güçlü olması lazım. Ekonomide bir kaide vardır, 'genç, dinamik demek'. Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler.

PKK’nin silahsızlanması neyi çözer?

PKK’nin silahsızlanması neyi çözer?

Hafta sonu Heinrich Böll Stiftung, İsmail Beşikçi Vakfı, DİSA ve Açık Toplum Vakfı işbirliği ile İstanbul ve ardından Diyarbakır’da düzenlenen “Savaştan Barışa, Çatışmadan Çözüme” Konferansında barış süreci silahsızlanma, kadın perspektifi, üçüncü tarafların rolleri, dünya deneyimleri gibi farklı boyutlarıyla tartışıldı.
Benim modere ettiğim “Müzakere Süreçlerinde Silahsızlanma” konulu panelde gelen soru ve yorumlardan Kürdistan’ın gündeminde gerillanın silah bırakmasının olmadığı rahatlıkla anlaşılıyordu. Diyarbakır’daki konferans katılımcılarının çoğu PKK’nin silahsızlanmasının zamanının henüz gelmediğini düşünüyordu.

Friday, January 2, 2015

Türkiye gelen Ezidi ve Kobaneli Kürtlere neden bakmıyor?

Türkiye gelen Ezidi ve Kobaneli Kürtlere neden bakmıyor?

Geçenlerde televizyonda Başbakan Davutoğlu, Kobane’den gelen 200 bin insana baktıklarını söylüyordu. Bunu sık sık hükümet üyelerinden de duymaktayız. Maalesef bu yanlış bilgi kamuoyunda birçok insan tarafından da rahatlıkla kullanılıyor.
Ağustos’ta İŞİD’in saldırılarının başlamasıyla Türkiye’ye göç eden Ezidi ve Kobaneliler için oluşturulan kamplarda Eylül’den beri gönüllü yardım faaliyetlerinde çalışıyorum. İlk aylar can haliyle gelen insanlara Bölge belediyeleri ve halkı ile yardım ulaştırmaya çalışırken, Türkiye devletinin hazırlıklarını yaptığını ve biran önce bu insanlara yardım elini uzatacağını düşünüyordum. Ama o yardım bir türlü gelmedi!

Ey Bahçeli! Dersim Niree, Sen Nire!

Ey Bahçeli! Dersim Niree, Sen Nire!

“Bir yerde askerler bunları sezince hemen top, tüfek, kurşuna tutuyorlardı. Kaçıyorlardı, ben de kalkıp onlarla kaçıyordum. Ama takatim yok yani, çocuktum. En sonunda askerler bastı o yeri. Artık kim öldü, kim kaldı hiç bilmiyorum… Ceset öyleydi ki, taşlar, ormanlar nasıl… ceset öyleydi. O cesetlere basıp basıp kaçıyorlardı. Döndük geldik ki, yani ne bileyim, ceset öyle ki, o cevizlerin altı, o ormanlar, o yollar dolu ceset… Köpekler yemiş… bir kafa… bir parça… Herkes topladı o cesetleri, toprağı eştiler cesetleri içine attılar… Toprağı üstüne koydular…”[1]