Tuesday, January 27, 2015

'Evladını uğurluyorsun, üç saat sonra paramparça geliyor'

'Evladını uğurluyorsun, üç saat sonra paramparça geliyor'

Bu yılın soğuk bir Nisan gününde gitmiştim Roboski’ye.
Şırnak’tan Roboski’ye giderken yol keskin virajlar ve geçilmez dağlarla çevrili. Birkaç kilometrede bir, karakol ve kalekollar var. Bunların çoğunluğu barış süreci başladıktan sonra yapılmış. Yolun her iki tarafına dizilmiş köylerden geçerken, bu köylere “kaybedenler” denildiğini öğreniyorum. Daha önce yükseklerde olan bu köyler, 90’lı yıllarda asker tarafından boşaltılarak anayol üzerine indirilmiş. Köylülerin kimisi dayatılan koruculuğu kabul etmeyerek Mahmur’a gitmiş, kimisi geri dönmüş. Şimdi de köylerin bir kısmı tekrar HES ve termik santrallerden dolayı boşaltılmakta.
 “Kaybetmiş” bir coğrafyanın “kaybeden” köyleri bunlar...

'Sağlık hizmetini devlet şantaj olarak kullanıyor'

'Sağlık hizmetini devlet şantaj olarak kullanıyor'

Şengal’den gelenlerin tedavi edilmeyeceğine ilişkin dün gazetelerde çıkan haberler üzerine bugün kampları ve yetkilileri ziyarete gidiyorum.
Dünkü haberlerde bahsedilen, AFAD’ın Diyarbakır Valiliği'ne yollamış olduğu yazının kopyası kamp yetkililerinde var. Bir kopya da bana veriyorlar. Yazıda tam olarak şöyle yazıyor:

Bizler burada korku ve umutsuzluk içindeyiz, siz ne alemdesiniz?


Bizler burada korku ve umutsuzluk içindeyiz, siz ne alemdesiniz?

Soğuk bir Diyarbakır günü. Yeni yıla girmeye 2 hafta var. Kobane eylemlerinden beri sessiz ve durgun olan çarşı pazara yeni yıl da beklenen hareketliliği getirmedi. Esnaf kan ağlıyor.
Bugün semt pazarı var. Her gün başka bir semtte kuruluyor, bugün benim mahallemde.

Saturday, January 10, 2015

Yoksa buyruğunuz tebaanız Türkler için midir sadece?

Yoksa buyruğunuz tebaanız Türkler için midir sadece?

Sayın Cumhurbaşkanım!
Sonunda bir devlet büyüğü derdimizi dile getirdi. Allah sizden razı olsun!
Pazar akşamı bir düğünde söylediğiniz şu sözler bir kadın olarak beni ziyadesiyle duygulandırdı:
"Biz milletimizi güçlü kılmak için, hem nüfus itibariyle daha çok genç nüfusa, dinamik nüfusa ihtiyacımız var. Hem de yetişmiş nüfusa ihtiyacımız var. Bunu ihmal etmeyeceğiz ve muhasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmak istiyorsak bu milletin güçlü olması lazım. Ekonomide bir kaide vardır, 'genç, dinamik demek'. Bu ülkede yıllarca bir doğum kontrolü ihaneti yaptılar ve neslimizi kurutma yoluna gittiler.

PKK’nin silahsızlanması neyi çözer?

PKK’nin silahsızlanması neyi çözer?

Hafta sonu Heinrich Böll Stiftung, İsmail Beşikçi Vakfı, DİSA ve Açık Toplum Vakfı işbirliği ile İstanbul ve ardından Diyarbakır’da düzenlenen “Savaştan Barışa, Çatışmadan Çözüme” Konferansında barış süreci silahsızlanma, kadın perspektifi, üçüncü tarafların rolleri, dünya deneyimleri gibi farklı boyutlarıyla tartışıldı.
Benim modere ettiğim “Müzakere Süreçlerinde Silahsızlanma” konulu panelde gelen soru ve yorumlardan Kürdistan’ın gündeminde gerillanın silah bırakmasının olmadığı rahatlıkla anlaşılıyordu. Diyarbakır’daki konferans katılımcılarının çoğu PKK’nin silahsızlanmasının zamanının henüz gelmediğini düşünüyordu.

Friday, January 2, 2015

Türkiye gelen Ezidi ve Kobaneli Kürtlere neden bakmıyor?

Türkiye gelen Ezidi ve Kobaneli Kürtlere neden bakmıyor?

Geçenlerde televizyonda Başbakan Davutoğlu, Kobane’den gelen 200 bin insana baktıklarını söylüyordu. Bunu sık sık hükümet üyelerinden de duymaktayız. Maalesef bu yanlış bilgi kamuoyunda birçok insan tarafından da rahatlıkla kullanılıyor.
Ağustos’ta İŞİD’in saldırılarının başlamasıyla Türkiye’ye göç eden Ezidi ve Kobaneliler için oluşturulan kamplarda Eylül’den beri gönüllü yardım faaliyetlerinde çalışıyorum. İlk aylar can haliyle gelen insanlara Bölge belediyeleri ve halkı ile yardım ulaştırmaya çalışırken, Türkiye devletinin hazırlıklarını yaptığını ve biran önce bu insanlara yardım elini uzatacağını düşünüyordum. Ama o yardım bir türlü gelmedi!

Ey Bahçeli! Dersim Niree, Sen Nire!

Ey Bahçeli! Dersim Niree, Sen Nire!

“Bir yerde askerler bunları sezince hemen top, tüfek, kurşuna tutuyorlardı. Kaçıyorlardı, ben de kalkıp onlarla kaçıyordum. Ama takatim yok yani, çocuktum. En sonunda askerler bastı o yeri. Artık kim öldü, kim kaldı hiç bilmiyorum… Ceset öyleydi ki, taşlar, ormanlar nasıl… ceset öyleydi. O cesetlere basıp basıp kaçıyorlardı. Döndük geldik ki, yani ne bileyim, ceset öyle ki, o cevizlerin altı, o ormanlar, o yollar dolu ceset… Köpekler yemiş… bir kafa… bir parça… Herkes topladı o cesetleri, toprağı eştiler cesetleri içine attılar… Toprağı üstüne koydular…”[1]