Friday, September 23, 2016

Kapı kapanmadan

Kapı kapanmadan

Uzun süredir aynı şeyi yapıyorum. Bu savaşta öldürülen insanların hayatlarını irdelemek. Bugün baktığım hayatlardan biri Cizre bodrumlarında öldürülen  Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi  Cihat Dursun.
Cihat 2011 yılında Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi 1. Sınıf öğrencisiyken aynı üniversitede öğrenci olan Nejat Ağırnaslı ile birlikte KCK operasyonunda gözaltına alınmış, emniyette ifadesini Kürtçe vermek istemiş. Polisler anadilde savunma talebini kabul etmediği için, kayıtlara "susma hakkını kullandı" şeklinde geçmiş. Ardından savcılıkta da ifadesini Kürtçe vermek istemiş, ancak anadilde savunma hakkı savcılıkta da kabul edilmemiş. Cihat’ın örgüt üyesi olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamayınca uzun süren bir tutukluluk evresinden sonra 2014 Mayıs ayında serbest bırakılmış.
Cihat’ın cezaevinden yazdığı, daha sonra Boğaziçi öğrencileri tarafından oyunlaştırılan mektubunu okuyorum. “Kapı kapandı” diyor mektubunda Cihat:

Bu koca dünyaya eşcinselleri, transları neden sığdıramıyoruz?


6 Ağustos’tan beri kayıptı Hande. Arkadaşları ve sevgilisi kayıp ilanı vermişti. Dün cesedi  Zekeriyaköy’de yol kenarında bulundu. Yakılmıştı.
Hande Kader trans bir kadındı, seks işçiliği yapıyordu. Geçen yıl Trans Onur Yürüyüşü’nde TOMA’nın önüne oturarak polis müdahalesini protesto etmişti. Cesurdu.
Bu cesur kadını daha fazla tanımak için Facebook sayfasına baktım, yazdığı mesajları okudum. 30 Kasım’da şöyle yazmış:

Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi

Travma içindeyiz. Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi… Tüm toplum ağır bir travmadan geçiyor. Birkaç hafta kaldığım İstanbul’da herkes endişeliydi. İş dünyasından, akademiye, sivil toplum örgütlerine; kimse geleceği göremiyor. Tüm planlar, projeler durdurulmuş durumda, gelecek için bir umut ihtiyacı öylesine çok hissediliyor ki…
Bölgede ise durum çok vahim, artık travma boyutu da aşılmış durumda. Aslında travma ile yaşamaya alışmışlık var. Kürt illerinin çoğu yıkık yanık, yüz binlerce insan çadırlarda ya da başkalarının yanına sığınmış durumda. Yüz binlerce çocuk okula gidemedi, okullar ya yıkıldı ya da birer kışlaya dönüştürüldüler. Yüksekova, Nusaybin, Şırnak... Bu kentlerin ciddi bir bölümü yok artık. Birçok kentte yardım çalışmalarına bile izin verilmiyor. Bölgedeki morglarda evlatlarının cenazelerinin parçalarını arayan onlarca aile var hala. Tutuklamalar her gün devam ediyor, Kürtlere yaşamı dar etmek için her şey yapılıyor. Kürtler bu sefer 90’lardan farklı olarak evi, köyü, kenti yakılsa da bir yere gitmiyor. Gelip kentinin çeperinde bir yerde duruyor ve yıkık yanık evini baştan tamir etmeye uğraşıyor.

“İdil çok yalnız kaldı”

Sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra İdil’e gelememiştim. Bu nedenle Cizre’den İdil’e geçmeye karar veriyorum. Kontrol  noktasında duruyoruz. Kontrol noktasındaki beton bloklarda kocaman “Allah’ın askeri Türktür” yazıyor. Özel timler arabamı ararken ben bu yazıyı düşünüyorum. Tüm yaşadıklarımızın, tüm resmin, içinde bulunduğumuz halin bir özeti gibi.
İdil Belediyesi'ni soruyorum. Belediye binası roketlerle patlatılmış, binadan geriye bir şey kalmadığını öğreniyorum. Belediye geçici olarak hizmetlerini Belediye,  Kültür Sanat Merkezi'nin binasında veriyormuş. Yol sorduğum iki genç arabama atlayarak beni kültür merkezine  götürüyorlar.  Yolda bir düzlüğü işaret ediyorlar,“Burası da parti il binasıydı, artık yok” diyorlar.  Bina temelleriyle ortadan kaldırılmış.

"Büyük Şey"i unutma, unutturma!

"Büyük Şey"i unutma, unutturma!

2 yıl önce bugün, 2 Ağustos’u 3 Ağustos’a bağlayan gece. Saat: 02:00. Şengal.
Gökyüzüne bir çığlık yükselir. Gerisini 23 yaşındaki genç bir kadın Z.X’ten dinleyelim:
"… Çok korkunçtu… DAİŞ içeri girip kadınları ve çocukları dışarı çıkardı. İçerde kalan 27 erkeği ise bir odaya kilitledi. Ardından daha yaşlı kadınlar ve çocuklar ayrı, genç kadınlar ise ayrı tutulacak şekilde bizi iki gruba ayırdılar. Bir yıldan üç yıla kadar yeni evli olan kadınlar da bizim grubun içine aldılar.

Thursday, September 22, 2016

"O bodrumdan sağ çıkma kızım"

"O bodrumdan sağ çıkma kızım"

Kadın beni içeri buyur ediyor. Uzun ince bir kadın. Kadının yanında 7-8 yaşlarında bir oğlu var, hep onunla geziyor. Çocuk sessiz, hiç konuşmuyor. Büyük bir sessizlik ve hüzün bu evin çocuklarını, duvarlarını, her tarafını sarıp sarmalamış.
Beni bir odaya alıyor. Yerde minderlere oturuyoruz. Duvarda bir genç kız ve bir genç erkeğin resimleri var. Bunlar kadının Cizre bodrumlarında yakılan 16 yaşındaki kızı Yasemin Çıkmaz ve İdil’de öldürülen oğlu 22 yaşındaki Vahap Çıkmaz’ın resimleri.
“Hepsi daha çocuktu” diyerek başlıyor söze. “Öğrenciydiler, birbirlerini terk etmediler.”

Cizreliler: Devlet merak etmesin, Kürtler bir yere gitmiyor

15 Temmuz, darbe girişiminin olduğu gün Cizre’deydim.
Nusaybin yolu kapalı olduğu için Cizre’ye Midyat, İdil üzerinden gidiyorum. İdil girişinden itibaren yollarda 2 kez arama yapılıyor. Şehre yukarıdan giriyorum.
Cizre sokaklarındaki tank sayısı 3 ay öncesine göre azalmış durumda. Şehir cansız, sanki ruhu alınmış gibi…
Önce belediyeye uğruyorum, İHD’den ve yerel basından arkadaşlarla şehrin sorunlarını konuşuyoruz. Öncelikle dile getirilen konular şunlar:

OHAL’den “demokrasi” çıkmaz!

OHAL’den “demokrasi” çıkmaz!

Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce Çengelköy’de darbeye karşı direnenler ve komutanlar arasındaki ses kayıtlarını okuyorum, korkunç. Yine Boğaziçi Köprüsü'nde darbe girişimi gecesi yaşananlara ilişkin videolar da o gece yaşanan dehşeti ve insanların darbecilere canlarını siper ederek nasıl direndiklerini gösteriyor. Direnen bu insanlara Türkiye’nin çok şey borçlu olduğu bir gerçek.

Darbeye karşı direnmiş bu halk darbe sonrası yaşananları hak etmiyor. 

Bir 'bayram' mıdır yaşadığımız?

En kötü demokrasinin bile askeri darbelerden daha iyi olduğunu düşünenlerdenim. Darbe kime karşı olursa olsun, sonuçları korkunçtur. Bu nedenle kime karşı olduğuna bakmasızın darbelere karşı durmak gerekir.
Darbe girişimi duyulduğu andan beri bölgede insanlar oldukça endişeliydi. Evet kentlerimizin çoğu yıkıldı, asker, polis, tanklar, zırhlılar günlük yaşantımızın bir parçası haline geldi, zaten adı konmamış bir sıkıyönetim halinde yaşıyoruz, ancak bunların üzerine bir askeri darbenin yine en çok barış isteyenleri vuracağı endişesini taşıyorduk. Bu darbe girişiminin başarısız olması, parti, sivil toplum ve halkın darbeye karşı ortak ses olması çok kıymetlidir.

Liceliler: Allah hakkımızı bırakmasın!

Yolda araç trafiği vardı. Lice’ye yaklaştıkça yeşillik artıyordu. Köy yollarının her iki tarafındaki yanmış ağaçlar dikkati çekiyordu.  İlginç bir şekilde ağaçların kökleri yanmış ama yaprakların bir kısmı halen yeşilliğini koruyordu. “Bak görüyor musun, ne kadar arsızlar, ne kadar yaksalar da onlar tekrar çıkıyor, tıpkı Lice gibi…”diyordu yanımdaki arkadaşım.
Mehlê mezrasına geldiğimizde kalabalık göze çarpıyordu. İnsanlar grup grup taziyeye geliyorlardı. Biz de bir müddet verandada aile büyükleri ile oturup taziyelerimizi ilettikten sonra evin içine girdik.
Evin girişinde kocaman bir bez dövizde asılıydı evin ölen oğlunun resmi. M. Şirin Kocakaya sanki kendi taziyesini izliyor gibiydi.

Tuesday, September 20, 2016

Lice’de köylüleri yakmaya kalkışanlar kim?


Lice’de köylüleri yakmaya kalkışanlar kim?

Lice’de 33 köylünün işkenceden geçirildiği, 3 köylünün ağır yaralandığı ve 1 köylünün öldürüldüğü Mehle mezrasındayız. Mezranın yaklaşık 300 metre kadar aşağısına iniyoruz. Tüm vadiyi gören bu noktada yerde yanık eşyalar var. Bu yanık tencere tava, çocuk ayakkabıları, bezler… Erdal Kocakaya’nın yakılan evinden yani çadırından arta kalanlar. Erdal Kocakaya binlerce Kürt gibi kışın şehirde yaşıyor, yazın köyüne geliyor ve köyde çiftçilik yapıyordu. Bu çadırda ailesi ile yaşıyordu. Tarlalara bakıyor, domates biber ekiyordu.
30 Haziran sabahı askerler köye geldiler. Gerisini o gün yaşananların tanığı olan köydekilerden birinden dinleyelim:

“Büyük operasyon” sonrası Lice!

“Büyük operasyon” sonrası Lice!

Lice’de günlerdir süren operasyonlar dün akşam saatlerinde bitti ve Lice, Kocaköy, Hazro köylerinde devam eden sokağa çıkma yasakları dün gece itibarıyla sona erdi. Bu süreçte bırakın köylere, Lice ilçe merkezine bile girmek çoğu zaman mümkün olmadı, ya da yoğun kontroller veyahut özel izinlerle girilebildi.
Haziran başından beri birçok kez Lice’nin köylerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Haziran’ın son haftası yapılan bombardımanlar sonucu Lice’nin ormanlık alanları yanmaya başladı. Bazı köylerin boşaltıldığı, bazı köylerin yakıldığı haberleri geldi.  Birçok köyden halen haber alınamıyor. Yapılan bombalama sonucu çıkan yangını söndürmeye giden 1 kişi öldürüldü, birkaç kişi yaralı hastanede, işkence gördükleri belirtiliyor.  Yapılan otopsi işlemine avukatların girmesi engellenmeye çalışıldı.

Sibel Çapraz: Burada sadece ben ve duvarlar var

Sibel Çapraz ile 2 yıl önce Yüksekova’da tanışmıştım. Yüksekova Haber’in katkısıyla düzenlenen söyleşide. Söyleşi sonrasında da Sibel’le bol bol sohbet etme fırsatı bulmuştum. Aktif, enerjisi yüksek, güler yüzlü bir kadın olarak aklımda kaldı.
Sibel uzun süredir ağır yaralı. 27 Kasım 2015’te Hakkâri’de gürültü eylemi sırasında ağır silahlarla vuruldu. Görgü tanıkları Sibel’in güvenlik kuvvetleri tarafından vurulduğunu söylemelerine rağmen, savcılık “polis tarafından vurulmasının eşyanın tabiatına aykırı olduğuna” hükmetti. Ağır yaralanan Sibel, 96 gün boyunca 15 ameliyat geçirdi.  Tüm bu ameliyatlar boyunca hastanede polis gözetiminde kaldı. Bu süreçte abisi, Yüksekova Haber’den sevgili dostum Necip Çapraz ile sık sık görüşerek Sibel’in durumunu takip ettim.

Tuesday, September 6, 2016

Curfews in Turkish Kurdistan

Curfews in Turkish Kurdistan

It was last January. I was in Brussels for a European Parliament meeting. A European journalist asked me about the curfews in Turkish Kurdistan. He told me that there were also curfews in Paris after the ISIS attack. He did not understand why Kurdish people were so angry about the curfews.

At that time, I understood that the word “curfew” does not fit our curfew experience in Turkey. Let me tell you what curfew means in Kurdistan.