Sunday, April 23, 2017

Bir Erdoğan geçti şehrimden…

Bir Erdoğan geçti şehrimden…

Dün geceden beri helikopterler şehrin tepesinde dönüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan gelecek diye şehir 1 haftadır alarmda. Birçok yol kapatılmış, her yer afiş, pankart ve bayraklarla donatılmış durumda. Hepsi birden üstünüze üstünüze geliyor.
Herkes birbirini uyarıyor, “Aman ha bugün dışarı çıkmayın, her yer alt üst” diye. Ancak ben yine merakıma yenik düşerek dışarı çıkma hatasında bulunuyorum. Pankart sektörü kendini aşmış durumda. Şehirdeki üst geçitlere bile bugün pankart giydirilmiş. Şehre giriş yollarındaki her köşe başında tank, toma, asker ve polisler var. Askerlerin elindeki kalaşnikoflar geçen arabalar ve insanlara doğrultulmuş, eller hep tetikte. Hani yanlışlıkla parmağı değse ölüp gideceksin oracıkta.

“Büyük Savaşı” yaşayanların “EVET” demeleri mümkün mü?


Diyarbakır’da şehrin her tarafını “evet” pankartları ile kaplamışlar. Çeşit çeşit bu “evet”ler:
“Alnımız Ak, Başımız Dik, Dik Duruşlar İçin EVET.”
“Milli Birlik ve Kardeşlik İçin Evet.”
“Kararımız Net, Oyumuz Evet.”
“İstikbalimiz İçin Evet.”
“Barış İçin ve Daha İyi Bir Toplumda Yaşamak İçin Evet.”

Kemal

Kemal

2 gündür Kemal Kurkut’un  resimlerine bakıyorum. Newroz sabahını düşünüyorum. Kemal evimin sadece 500 metre ötesinde vurulduğu sıralarda çocuklarıma kahvaltı hazırlıyordum muhtemelen. Sonra Newroz için giyindik. Yürüyerek alana gittik. Meğer Kemal ölmüş o ara.
Newroz’da “bir canlı bombanın etkisiz hale getirildiğini” duydum, o kadar! Nasıl oldu da canlı bombayı yakalamışlar diye düşündüm, o kadar!
Gün boyu bir daha da düşünmedim, o canlı bomba kimdi diye…

Newroz mesajı: Buradayız, ayaktayız ve politikalarınıza “HAYIR” diyoruz!

Oldukça soğuk bir Newroz sabahı. Yürüyerek alana ulaşıyoruz. İkinci güvenlik aramasında sıkıntı yaşıyoruz. Newroz tertip komitesi tarafından gönderilen isimliklerimizin üzerindeki 2 resmin yasaklandığını söylüyor polis.  İsimlik üzerinde yazan Newroz 2017 yazısının yanında bulunan Demirci Kawa resmi ve ismimin altında bulunan zafer işareti resimleri yasaklanmış. “Nasıl yani, zafer, barış işareti de mi yasak?” diye soruyorum.  Polis Demirci Kawa resmini yırtıyor, “Bu yasak” diyor, zafer işareti resmini de alta doğru kıvırıyor, “Bu da görünmesin, yoksa geçemezsiniz”  diyor. Devletin Demirci Kawa ve barış işaretinden korktuğu günlerden geçiyoruz.
Uzun bir yürüyüşten sonra alana ulaşıyoruz. Soğuk ve yağmura rağmen yüz binler alanı doldurmuş. Onları görünce umutlanıyorum. “Bravo Amed, bravo!” sözcükleri dilimden dökülüyor. Alanda kadın aktivistlerden birini görüyorum. “Bak, bu insanlar ölümü göze alarak buraya geldiler” diyor.  Uzun süredir şehirde Newroz alanında saldırı olabileceğine ilişkin endişeler vardı. Buna rağmen alanı dolduran kalabalığı görmek herkesi mutlu ediyor.

Kıyamet benzeri bu tablo, uzakta değil, senin ülkende!

Kıyamet benzeri bu tablo, uzakta değil, senin ülkende!

“25 Şubat'ta ailem savcıya çağrıldı. Savcı, ablamın bedeni olarak bize üç küçük kömürleşmiş parça verdi.”(rapor sf.8)
Bu sözler 2016 Ocak ayında Cizre’de öldürülen bir kadının erkek kardeşi tarafından BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne (BMİHYK) verilen bir beyanat.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin geçen hafta basına açıkladığı “Türkiye’nin Güneydoğusunda İnsan Hakları Durumu Raporu” buna benzer beyanatlar, uydu görüntüleri analizleri, resmi kayıtlar, belgeler, tanıklarla yapılan görüşmeler, fotoğraflar, ses kayıtları… gibi birçok bilgiye dayanarak hazırlanmış. BM’den gelen bu ses geç bir ses ama kıymetli bir ses. Rapor neler söylüyor kısaca bakalım:

İsveç’ten Türkiye’ye bakmak

Uluslararası Sol Forum’un Kürt Forumu ile birlikte organize ettiği bir panel için Stockholm’deyim. Stockholm’de soğuk bir hava var.   Panele ilgi büyük.
Türkiye’nin içerideki korkunçluğu dışarıya olduğu gibi yansıyor. “Eskiden yazları Datça’ya giderdim, artık gitmiyorum, hem korkuyorum hem de açıkçası bu zalim devlete para kazandırmak istemiyorum” diyenler, “Türkiye’de işkence ne boyutta?” diye soranlar, “Kürt illerinin yıkık halini gördüğüm günden beri uyuyamıyorum” , “Bu devlete hakkım helal değil” diyerek iç dökenler…

Kayyum, kadınlar ve 8 Mart

Kürt illerine atanan kayyumlar ilk olarak kültür ve kadına yönelik çalışmalarla “ilgilendiler.” İlgiyi elbette mecazi anlamda söylüyorum. Kürt kültürüne ilişkin belediyelerin yaptığı tüm çalışmaların büyük çoğunluğu sona erdirildi. Bu alanda çalışan belediye görevlileri işten atıldılar ya da uzaklaştırıldılar. Kayyumların Kürt kültürü, dili, tarihine ilişkin nefretini anladık da, kadın çalışmalarından niye bu kadar rahatsızlar bir de buna bakalım.

Kayyum kadından ne ister?